
Memo Şahin
Ekim ayından buyana süren girişimin, adı açıklanmayan sürecin en az iki alanı var. İlki Rojava ve Suriye, ikincisi ise Türkiye ve Bakur. Hatta bazıları Kürdistan cografyasının tümünü bunlara ekliyorlar.
Kimileri Öcalan’la dialog ve görüşmelerin birbuçuk yıl öncesine dayandığını söylüyorlar. Ben de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen ardından böylesi bir temasın başladığına inananlardanım. Bu temasların 7 Ekim 2023’ten, yani Hamas ve İsrail kapışmasından sonra hızlandırıldığını varsaymak ise akla ziyan değil.
Evet, bir sorun var, hem de geçmişi en az bir asır önceye uzanan bir sorun. Adı da çözüme kavuşturulmamış Kürt meselesi.
Ve sorunlar taraflarıyla konuşulur. Mam Celal ve Kek Mesud, Saddam’la; Arafat, Rabin ve Peres’le; Nelson Madela, De Klerk’le ve IRA ile Sinn Fein yöneticileri de İngiltere ile görüşmelerde bulundular. Savaş ve çatışmadansa, konuşulması iyi ve yeğdir.
Türkiye’de ise sadece son 30 yılda birçok kez masaya oturuldu, görüşmelerde bulunuldu. 1993’da Özal’la; 1996’da Erbakan’la; 2009 ile 2011 arası Oslo’da Erdoğan’ın ekibiyle ve 2013 ile 2015 arası ise yine AKP hükümetiyle.
Bu görüşmelerde tıkanmalar yaşandı. Zira devlet yekpare bir davranış içinde değildi. 2009 – 2011 ve 2013 – 2015 arası görüşmeler belli bir olgunluğa ulaştığı halde, kimi güçler sekteye uğratmak için çaba içinde oldu. Gülen Cemaati ile MHP’nin oynadığı uğursuz rolü hatırlamakta fayda var.
Şimdi Ekim 2024’ten bu yana süren tartışmaları tetikleyen ise bizzat MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’dir. Hem Bahçeli, hem de Erdoğan sınıra yaklaşan dış tehditten ve iç cephenin güçlendirilmesi gereğinden bahsetmeye başladılar.
Bu iki kilit cümleden de anlaşılacağı gibi, sorunun bir boyutu Türkiye sınırlarının içiyle ilgili, diğeri ise Rojava ve daha da ileri gidersek Ortadoğu’nun yeniden dizaynı ile ilgili.
1916 yılında İngiltere ve Fransa tarafından masa başında Sykes Picot anlaşmasıyla çizilen sınırlar, güç dengeleri değişmeye başladı.
1992 yılında Irak’ta egemen bir Kürt bölgesi oluşturuldu ve bu 2005 yılında Irak Anayasası’nda ifadesini bularak, Irak federal bir yapıya dönüştü ve bir statü sahibi olundu.
2012’den bu yana ise Kürtler Suriye’de kendi alanlarında egemenler ve uluslararası güçlerle ittifak halindeler. Suriye’nin üçte biri Kürt güçlerinin kontrolü altında, güçlü ve sayısı yüzbine varan silahlı bir güç oluşturuldu. Ama bir eksiği var. Burada Kürt ulusal birliği sağlanamadı. Hem PYD, hem de ENKS bu işte kusurlu. Biri egemenliği paylaşmaya yanaşmazken, diğeri de Türkiye’nin kontrolündeki Suriye Ulusal Konseyi ile birlikte. Her iki yaklaşımın da törpülenmeye ihtiyacı var.
2024 ve 2025’e geldiğimizde ise Ortadoğu neredeyse alt üst oldu. Filistin’de İhvancı Hamas yenildi. Lübnan’da Hizbullah yerlebir edildi. Suriye’de Baas rejimi çöktü. Ve İran, Filistin, Lübnan ve Suriye’den büyük ölçüde el çekmek zorunda kaldı.
Kısaca sıralanan bu gelişmeler İdlip’teki Colanistan’a Şam yolunu açtı. Şam’ın el değiştirmesine giden yolda İsrail ve uluslararası güçler önemli bir rol oynadı. Amaç ise İran’ı Akdeniz havzasından çıkarmak ve kendi kabuğuna çekilmesini sağlamaktı.
Bir asır sonra Ortadoğu haritasının değişmesine yol açan güçler, bununla yetinmeyip, daha da ileri götürerek Irak’taki Şii eksenli iktidara çeki düzen verecek, İran etkisindeki paramiliter güçleri ortadan kaldırmak için girişimlerini arttıracaklardır. Ve nihayet Yekitî Niştimanî Kurdistan, İran bagajından kurtulacak ve Başûr’da ilişkiler normalleşecektir. Ardından da sıra bizzat İran’a gelecektir.
Bunu isteyen bu güçler, cihadist bir Colanistan’ın oluşmasına müsade etmeyeceklerdir. Suriye de Irak gibi federal bir yapıya kavuşacaktır. Bu güçler, Selefilerin iktidarındaki bir Suriye’de Hristiyanların, Dürzilerin, Nusayrilerin ve Kürtlerin yerlerinin olmayacağını bilmeyecek kadar saf değiller.
Uluslararası güçlerin yeni Suriye’de dayanacakları başlıca topluluk ise rüştlerini ispat etmiş seküler Kürtlerdir. ABD, Fransa, İngiltere, İtalya ve yakın bir zamandır bu güçlere eklemlenen Almanya’nın Kürt kazanımlarının korunmas için Türkiye’yi devre dışı bırakarak biraraya gelmeleri ve Kürt birliğini sağlamak için çabalamaları bundandır. Ayrıca Türkiye ne zamandır Trump’tan medet umuyordu. Ne var ki Trump ekibinden açık ve yüksek sesle verilen mesajların tümü tersini gösteriyor. Ve yeni Suriye’nin oluşumunda, Ortadoğu’nun yeni bir çehre kazanmasında İsrail’in üstlendiği rolün ise altı çizilmelidir.
Kürt Birliği’nin oluşması için son günlerde kek Mesud Barzani de devrede. Özel temsilcisi Dr. Hamid Derbendi Rojava’da Kürt taraflarla görüşmeler gerçekleştirdi. Bunu ise Mesud Barzani – Mazlum Abdi zirvesi izledi.
Toparlarsak: DSG silah bırakmak istese de bırakamaz, bu güçler buna geçit vermezler. O nedenle de müsterih olmak gerekir. Ve Suriye tüm farklı etnik ve inançlarla birarada kalmak istiyorsa, el mecbur federatif bir yapıya dönüşmek zorunda.
Örneğin Dürziler niye bir Colanistan’da yaşamak istesinler? Bundansa İsrail ve Lübnan’da yaşayan kardeşleriyle birarada yaşamayı neden tercih etmesinler?
Nusayrilerin sığınabilecekleri bir liman yok ve bu nedenle de tüm olanak ve güçleriyle Kürtler ve Dürzilerle ortak hareket etmenin yolunu bulmak için çabalayacaklardır.
Türkiye karşı çıkmasına rağmen Irak’ta de facto bir Kürt yapılanmasının önünü alamadı. Suriye’de Kürt kazanımlarına düşmanlık etti, yakıp yıktı, ama Suriye’de Rojava’nın oluşmasının önüne geçemedi ve şimdi bir alt-üst oluş yaşanıyorken ve projektörler Rojava üzerine yoğunlaşmışken, orada da fiili ve uluslararası kabül gören bir statüyü istemese de kabul etmek zorunda kalacaktır.
Bu değerlendirmenin başında son dönemde tartışılan üç anabaşlığa yer verdim ve şimdi sıra üçüncüsünde.
Son gelişmeleri tartışanlardan bir kısmı, bunun beş yılı kapsayan, Kürdistan’ın tüm parçalarını içeren ve sonucunda Kürtlerle Türklerin entegrasyonunu hedefleyen ortak bir proje olduğunu belirtiyorlar. Bunlara göre Kürdistan’ın Kuzey, Güney, Rojava ve Rojhilat parçaları eşit ortaklar olarak Türkiye ile bütünleşecek ve sonunda eşit hukuka dayalı ortak federal veya konfederal bir devlet oluşturulacak. Öcalan’ın onayının alındığını, Mesud Barzani’nin de bu projeye sıcak baktığını belirtiyorlar.
Sonuç olarak, Ortadoğu yanıyorken Türkiye, bu yangının kendisine de sıçrayabileceğini hesaba katıyor ve az bir zararla durumu kurtarmaya çalışıyor. Ve işte Ekim 2024’ten buyana şahid olduğumuz da itfaiyenin ön alma çabasından başka bir şey değil.
Türkiye, ya demokratikleşmeye yolu açacak ve Kürt sorununu çözecek, ya da bugün olmasa bile yakın bir zamanda itfaiye eri yangına teslim olacaktır.
Bu nedenle de temkinli yaklaşmakla beraber müsterih olmakta yarar var. Görüşmeler oluyor diye kimse bir başkasını ihanetle suçlamaya kalkmasın. Zira Kürt mahallesinin ortak bir ses ve akla ihtiyacı var. Bu yönde atılan adımlar ise olumlu ve umut verici. Uluslararası hava ise hiçbir zaman olmadığı kadar Kürtlerden yana. Ve bir bakmışsınız pazartesi Rojavalı bir Kürt Trump’ın yemin töreninde boy gösterir! İşte o zaman Ankara’nin dingili iyice eğrilir, şirazesi bozulur!
17.01.2025