
Firat Aras
Bu bir film repliği değil.
Bugünkü dünya düzeninin temel yasası.
O da güçlü olanın her istediğini yapabilme özgürlüğüne sahip olması…
Başkasının nasıl ve nerede yaşayacağına da karar verebilme yetkisini kendisinde görmesi…
ABD Başkanı Donald Trump, bugün dünyanın en güçlü devletinin başkanı olarak, „kanun benim“ diyor.
Haksız mı?
Bence değil.
Çünkü güçlünün egemenliğine dayanan dünya düzenine göre, kendisine göre doğru bildiğini okuyor, güçlü olanın her hâlükârda haklı olduğu kuralına uygun olarak.
Üstelik aslanın yokluğunda kendini orman kralı gören çakallar gibi yaptıklarına kılıf bulma ihtiyacını duymadan…
Trump içinden geçeni yüksek sesle söylüyor…
Söylediklerini de kendisinin uygun gördüğü zaman ve mekanda pratiğe yansıtıyor.
Yazıyı detaylara boğmamak için, Panama Kanalı, Grönland, Kanada ve Ukrayna ile ilgili söylediklerini es geçerek, bizi de en çok ilgilendiren Ortadoğu ile ilgili söylemine değinmek istiyorum.
Bilindiği gibi Trump 20 Ocak’ta ikinci kez Beyaz Saray’a taşındı.
Taşındıktan sonra ilk ağırladığı konuğu ise İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu oldu.
Netanyahu, kaç gün önce Washington’a hareket etmeden önce havalimanında bir basın açıklaması yapmış ve şöyle demişti:
„Savaşta aldığımız kararlar Orta Doğu’nun çehresini çoktan değiştirdi. Kararlarımız ve askerlerimizin cesareti, haritayı baştan çizdi. Ancak Başkan Trump ile yakın çalışarak haritayı daha da iyi bir şekilde yeniden çizebileceğimize inanıyorum.“
Bir önceki gün Netanyahu’yu Beyaz Saray’da karşılayan Trump, Oval Ofis’te yapacakları görüşme öncesi basın mensuplarının sorularını yanıtladı.
Kendisinin de Netanyahu’nun da Orta Doğu’da barış istediğini belirten Trump, Gazze ile ilgili sorulan bir soruya verdiği bir cevapta, adeta Netanyahu’nun Washington’a uçmadan önce havalimanında söylediklerini onaylar nitelikteydi.
Trump kendisine sorulan bir soruya cevap verirken şöyle diyordu, „ABD, Gazze Şeridi’ni devralacak ve orada bir iş yapacağız. Oraya sahip olacağız ve sahadaki tüm tehlikeli patlamamış bombaların ve diğer silahların sökülmesinden, yıkılmış binalardan kurtulmaktan sorumlu olacağız“.
Trump’ın, „Gazze’yi devralacağız“ sözlerine birçok ülke yetkilileri tepki gösterdi, ki bunlardan biri de Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dı.
Fidan, Trump’ın Gazze ile ilgili söylediklerine tepki olarak; „Dünya orman kanuna doğru ilerliyor. ‚Ben yapıyorum çünkü güçlüyüm‘ yaklaşımı kabul edilemez“ diyordu.
Batılı ülke temsilcileri de Trump’ın Gazze ile ilgili açıklamalarına tepki gösterdiler.
Haksız da değiller.
Çünkü onlar da her ne kadar bugünkü dünya düzeninin birer parçası olsalar da, onlar Trump gibi zücaciye dükkânına paldır küldür dalmıyorlar.
Onlar, „Güçlünün haklı olduğu” prensibine dayanarak yaptıkları işler olsa da, o işleri biraz demokrasi, biraz da hak ve hukuk sosuyla süsleyerek yapıyorlar.
Peki ya soysuz Fidan’nın yancısı olduğu Reis’in başında bulunduğu Türk devleti hangi kanuna göre iş yapıyor?
Afrin’den kutsal Zeytin Ağaçlarını kökünden söküp çalarken…
Kürdistan’da köy ve kasabaları bombalarken…
Seçilmiş Belediye Başkanlarını görevden alıp, yerlerine kayyım atarken…
Yeter ki Kürt anasını görmesin diye, kendi anasından dahi vazgeçerken, evrensel insan haklarına göre mi, yoksa aslanın yokluğunu fırsata çeviren çakal gibi mi davranıyor?
Evet, Trump’ın Gazze ile ilgili söyledikleri elbette ki kabul edilemez.
Ancak buna itiraz edenlerin de aslanın yokluğundan ormana hükmetmeye çalışan çakallar olmamalı…
06.02.2025