
Memo Şahin
Devlet ile Öcalan arasında sürdürülen görüşmeler kapsamında Mayıs başında PKK örgütsel
varlığına son verdi ve silahlı mücadeleyi sonlandırdığını ilan etti. Bahçeli ise mecliste 100
kişilik bir komisyon kurularak sürece işlerlik kazandırılması çağrısında bulundu.
Altı yüz sandalyeli mecliste AKP’nin 273, CHP’nin 135, DEM ve DBP’nin 58, MHP’nin 47, İYİ
Parti’nin 29, Yeni Yol Partisi’nin 23, Hüda Par’ın 4, TİP’in 3, Gelecek, Emek ile Demokrasi ve
Atılım Partisi‘nin ikişer, Saadet, DSP ve DP’nin ise birer parlamenteri bulunuyor. Sekiz
milletvekili ise bağımsız. Bunların topladığımızda 593 sayısına ulaşıyoruz.
Bu rakamlar ışığında gelelim komisyon meselesine. Şayet 593 sandalyeli mecliste 100 kişilik bir komisyon kurulur ve bu komisyon meclisin genel siyasi bileşimini yansıtırsa, sayısal
daralma bir anlam ifade etmez; zira komisyon yine aynı ideolojik bagajlarla yoluna devam
eder ve Kürt meselesinin çözümü ertelenir.
Bunun engellenmesi için bir mekanizmaya ihtiyaç var. Bu da pozitif ayrımcılıkla sağlanabilir.
Pozitif ayrımcılık, toplumsal eşitsizlikleri gidermek için belirli gruplara tanınan öncelikli
haklar, imkanlar ve korumalar bütünüdür.
Pozitif ayrımcılık, toplumda tarihsel olarak dezavantajlı duruma düşürülmüş, sistematik
olarak dışlanmış ya da bastırılmış gruplara yönelik olarak, eşitliği sağlamak amacıyla
geliştirilen özel destek ve öncelik politikalarını içerir. Amaçsa, herkesin eşitmiş gibi muamele
gördüğü bir “biçimsel eşitlik” yerine, fiili ve sonuçlara yansıyan gerçek bir eşitliğin
sağlanmasıdır.
Pozitif ayrımcılık, Kürt meselesinde eşitliğe dayalı, onurlu ve kalıcı bir çözüm ve barışın inşası
için vazgeçilmez bir ilkedir. Bu nedenle, pozitif ayrımcılık yapılmadan, yani Kürtlerin
taleplerini, tarihsel travmalarını gözeten özel bir temsil oranı tesbit edilmeden oluşturulacak
bir komisyon sadece bir formalitenin yerine getirilmesi anlamına gelir.
DEM Parti'nin 58 milletvekili, meclis genelinde yaklaşık %10’luk bir orana denk geliyor. Bu
temsil oranı komisyona da aynı şekilde yansıtılırsa, karar alma süreçlerinde Kürtler yine devre
dışı kalmayla yüz yüze kalabilirler. Böylesi bir durumda komisyon sadece incir yaprağı
görevini görür, zamana oynar, Kürt meselesinin çözümünü ise öteler.
Yine Kürtlerin bu süreçte özneleşmesi sağlanmazsa, oluşturulacak komisyon sembolik kalır.
Yani 600 kişiyle yapılacak tartışmayla, 100 kişiyle yapılacak ama içerik olarak aynı kalacak bir
tartışma arasında esaslı bir fark olmaz.
Bu nedenle de komisyonun kuruluş ilkeleri sorunun çözümüne hizmet etmeli, müzakereci
olmalı, Kürt temsilciler sadece sayısal değil, ilkesel olarak da sürece yön verebilmeli,
toplumun sivil ve akademik kesimlerinden, farklı siyasal partilerden Kürt aktörler de
komisyonda yer alabilmelidir.
Pozitif ayrımcılık, sadece sayısal temsilden ibaret bir düzenleme değil; aynı zamanda Kürt
halkının tarihsel olarak maruz kaldığı dışlanma, baskı ve inkâr politikalarının telafisini
amaçlayan siyasal ve yapısal bir tercihtir de.
Diğer yandan karar alma süreçlerinde eşit ağırlık veya veto mekanizması mutlaka yer
almalıdır. Ya Kürt temsilcilerin onayı olmadan alınacak kararların geçersiz sayılacağı hüküm
altına alınmalı ya da Kürt temsilcilere veto hakkı tanınmalıdır. Böylesi bir mekanizma Kürt
temsilcilerin karar süreçlerinde etki sahibi olması anlamına gelir ve güven ortamının
oluşmasına hizmet eder.
Açıktır ki, Kürt halkına yönelik inkâr, asimilasyon ve baskı politikaları tanınmadan, pozitif
ayrımcılık anlamsız kalır. Dolayısıyla tüm uygulamalar, Kürt kimliğinin meşru, eşit ve kamusal
bir kimlik olarak tanınması ilkesine dayanmalıdır.
Kürt halkının sürece katılımı için bölgesel ve yerel forumlar, danışma kurulları gibi oluşumlar,
Kürt toplumunun özneleşmesini sağlar; sadece temsili değil, katılımcı bir demokrasinin inşa
edilmesine de katkıda bulunur.
Alınan kararların denetimi ve güven oramının sağlanması için örneğin sorunlarını
müzakerelerle çözen Güney Afrika ve İrlanda gibi ülkelerden, kimi uluslararası kurum ve
kuruluşlardan da gözlemcilerin süreçte yer alması ayrıca önemlidir. Maçta hır-gür çıkması
istenmiyorsa, bir hakem mutlaka bulundurulmalıdır.
Güveni arttırmak, toplumu hazırlamak için ise komisyonun resmi belgeleriyle kararları Kürtçe
olarak da yayınlanmalıdır.
Ve tabii komisyon kurulmadan önce, yaz aylarında güven arttırıcı adımları ıskalamadan ve
ötelemeden atmak gerekir: Siyasi tutsaklara özgürlük, kayyım uygulamalarının telafisi,
sürgünlere dönüş yolunun açılması ve Mart ayından buyana CHP ve belediyelerine yönelik
hak ve hukukla ilgisi olmayan pratiklerin son bulması gibi…
Ayrıca Türkiye’de adettendir. İstenmeyen, sindirmekte güçlük çekilen konularla işler, bir
komisyona havele edilip sürümcemede bırakılarak aradan çekilinir.
Olmaz mı? Olabilir.
Olmaması için yol haritasını halkla paylaşıp, menzili, ulaşmak istediğiniz hedefi ilan
etmelisiniz. Hem „hiçbir talebimiz yok, karşılıklı müzakare yok“ deyip, ardından „sıra devlet
katında“ diye israrcı olmak, birbiriyle çelişir ve sizi halk kitleleri nezdinde inandırıcı kılmaz.
„Süreç hakkında halkın ciddi şüphesi, endişesi ve hatta korkusu var. İnsanlar temkinli ve
suskun ki buna DEM tabanından olanları da dâhil etmeliyim“, diye özetliyor Mamoste Faik
Bulut Amed‘ten gözlemlerini.
Özet olarak, deveye hendek atlatılmak isteniyorsa, devenin gözününün kapatılması gerekir,
halkın değil!