
Fırat Aras
15 Şubat, Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edildiği gün.
Öcalan’ı 15 Şubat 1999 tarihinde Türkiye’ye teslim eden güç ise, herkesçe bilindiği gibi Amerika.
Bu teslimatın ne için ve ne amaçla yapıldığını en iyi bilenler hiç kuşkusuz Amerika ile Öcalan.
Bu teslimattan haberi olmayan ve olaydan kendisinin haberdar edilmesiyle şaşkınlığa uğrayan ise, dönemin Türkiye Başbakan’ı Bülent Ecevit.
İyi bir hatip olan Ecevit, her nedense bu şaşkınlığını televizyon kameraları önünde açıklamakla gündemi sarsmıştı.
Öcalan gerek sorgusunda ve gerekse mahkemedeki savunmasında, tutuklanıp Türkiye’ye teslim edilmiş olmasını hep, „Uluslararası bir komplo” olarak nitelendirmiş, komplonun başında da Amerika’nın olduğunu her fırsatta dile getirmişti.
Amerika 26 yıl önce Öcalan’ı Türkiye’ye teslim ederken, Irak’ın dizaynıyla birlikte, Güney Kürdistan’ı Öcalan’ın rakipleri olan Barzani ve Talabani’ye bırakıyordu.
Bugün ise Suriye’yi dizayn etmekle, Rojava denilen Küçük Güney’i Öcalan’a bağlılığıyla bilinen Mazlum Abdi’nin başında bulunduğu SDG’ye bırakıyor.
Amerika’nın çelişkili gibi görünen bu tutumunu da, 26 yıl önceki teslimatın nedeni gibi en iyi bilen Öcalan’dır.
Bu nedenle kendisini anti Amerikancı bir çizgide konumlandırarak, Amerika’nın Rojava için öngördüğü formüle alternatif bir çözüm önerisi sunmakla…
Çözüm önerisini kamuoyuna 15 Şubat’ta açıklamayı istemiş olmasının nedeni, gecikmeli de olsa Amerika’dan rövanşını alma amacını gütmüş olabilir ki, bu da son anda başka bir tarihe ertelendi…
***
Diğer taraftan devletin farklı, Öcalan ve taraftarlarının farklı tanımladığı sürecin neye ve nasıl evrileceği henüz netleşmiş değil.
Çünkü devlet erkanı, Öcalan’dan yapmasını istedikleri açıklamaya Rojava kanadının vereceği tepkinin nasıl olacağı konusunda Öcalan kadar emin değil.
Bu nedenle Suriye ve Rojava’da yürüyen sürece ket vurma anlamında Öcalan’ın yapacağı çağrıyı bir şans olarak görmekle birlikte, bu şansın bir getiriye mi yoksa götürüye mi yol açacağını, Amerika faktörü nedeniyle kesin olarak hesaplayamıyorlar.
Türk kamuoyunda hep bir devlet ciddiyetiyle hareket ettiği algısıyla bilinen Bahçeli, 22 Ekim’de şaka yapar gibi bir açıklama yapmış ve herkesi şaşkına uğramıştı.
Önce tek bir şartla Abdullah Öcalan’ın Meclise gelerek DEM Grubunda tek taraflı silah bırakıp PKK’yi lağvetmesini önermiş…
Daha sonra bu önerisini DEM’lilerin İmralı Adasına gidip Öcalan ile görüşebilmeleri yönünde revize etmişti.
Bu açıklamalarından dolayı hemen herkes, Bahçeli’nin ileri sürdüğü şartın içeriğinden ziyade, yerine getirilme şekline bakarak şaşırmış ve bu şaşkınlıklarından hareketle Türkler temkinli bir bekleyişe girmiş, Kürtler ise umutlanmışlardı.
Kalpleri Ankara’da atan, ruhları Çanakkale’de yatan kimi Kürtler, yeryüzündeki tüm Kürtlerin de kendileri gibi yüzlerini Ankara’ya çevirmiş olduklarını bile ilan ettiler…
Bahçeli her açıklamasında; „Terörist başı gelsin DEM Grubunda karşılıksız olarak örgütüne silah bıraktırıp PKK’yi de feshettiğini ilan etsin“ şartını tekrarlarken…
Şaşkın Kürtler, Bahçeli’nin bu tutumuna „Barış ve Kardeşlik Süreci“ adını takıp, sevinçten amuda kalktılar.
Bahçeli’nin önerisi, Erdoğan’ın onayıyla Sırrı Süreyya Önder ile Pervin Buldan iki kez İmralı’ya giderek Öcalan ile görüştüler.
Dönüşte Öcalan’a ait olduğunu belirtikleri 6 cümleden ibaret bir açıklama yaptılar.
Ardından Ahmet Türk’ü de yanlarına alarak, tüm Türk partileriyle görüşme yaptılar.
Türk partileriyle yapılan görüşmelerden sonra, Sırrı Süreyya Önder ile Pervin Buldan Ahmet Türk’ü Ankara’da bırakarak ikinci kez İmralı’ya gittiler.
Dönüşte ikinci görüşmelerinin 4 saat sürdüğünü, oldukça verimli geçtiğini…
Öcalan’ın; Bahçeli’nin yaklaşımının devlet aklıyla buluşması halinde barışa hizmet edecek tarihsel bir çıkışa vesile olacağını, belirtiğini duyurdular.
Kendilerine verilen bu süslü mesajlarla barışa yönelik rüyalarını süsleyen şaşkın Kürtler, AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in açıklamasıyla da rüyalarından uyanmadılar.
Ne diyordu Çelik: „Ziyaret trafiği tamamlandı. Bundan sonra beklenen terör örgütünün tasfiye edilmesiyle ilgili çağrının ortaya çıkması. (…) Bu herhangi bir şekilde al ver, pazarlık süreci değil. Devletin temel niteliklerinden taviz verilecek bir süreç değil…“
Açıklamalarından da anlaşıldığı gibi devlet erkanı kendi içinde tutarlı.
Herkesi sevinçten şaşkına uğratan Bahçeli’nin iki maddelik şartı da Erdoğan’ın sözcüsü Ömer Çelik’in net açıklamaları da birbiriyle uyumlu.
Uyumlu olmayan tek şey devletin Öcalan’dan talebi ile, yüzleri hep Ankara’ya dönük olan Kürtlerin hayal ettikleri beklentileri…
Bu uyum sağlanır mı?
Bence çok zor.
Çünkü ortada bir ruh uyuşmazlığı var…
Kuzeylilerin umudu Çanakkale mezarlığı…
Rojava’dakilerin umudu ise, Amerika’nın kendilerine sağladığı destek…
Bugün yapılması beklenen açıklamanın ileri bir tarihe sarkması, çağrılan Çanakkale ruhunun Rojava’da kabul görmeyişi…
Bu nedenle hesapta olmayan Güney Ziyareti plana eklendi, ki bu ziyaretin PDK ve YNK yetkilileriyle sınırlı olmayacağını, hatta onlarla yapılacak görüşmenin bir perdelemeden ibaret olduğunu sağır sultanların bile bildiği bir gerçek…
15.02.2025