
Memo Şahin
Ekim 2024’ten buyana karşılıklı paslaşmalarla kamuoyuna yansıyan yeni süreç, Öcalan’ın 27 Şubat tarihinde yaptığı çağrı ile yeni bir aşamaya evrildi.
Ana omurgasını silahlı mücadeleyi sonlandırma ve PKK’yi lağvetmenin oluşturduğu çağrıda Kürt halkının kendi geleceğini belirleme hakkının tüm biçimlerinin dışlanması Türk mahallesinde sevinçle karşılandı. Kürt mahallesinde ise burukluk ve temkinli bir bekleyişe, endişe ve yer yer de ağır suçlamalara yol açtı.
Dün PKK’yi silahlı mücadele vermek ve böylelikle de legal zemini zehirlemekle suçlayanlardan kimileri, şimdi garip bir şekilde “devlet her hangi bir adım atmamışken PKK neden silah bırakıyor” moduna geçtiler. Bununla da yetinmeyen bu kesimler PKK’yi teslimiyet, Öcalan’ı ihanetle suçluyorlar.
Öcalan’ın çağrısında ele alınacak, eleştirilecek, hatta yerden yere vurulacak pasajlar mevcut. Bunlara ilişkin görüş belirtilmeli, eleştiride bulunulmalı, hem de olabildiğince. Ama iş henüz tüm boyutlarıyla ortaya çıkmamışken yarın yüz yüze gelecek insanların bu tür suçlamalardan uzak durmalarında yarar olduğu kanısındayım.
Bu girişten sonra konuyu kronolojik sırayla ele almak faydalı olabilir, az da olsa anlaşılır kılabilir.
Bir: Konu, süreç, Bahçeli’nin Ekim 2024’te, önce DEM partili yöneticilerle selamlaşması, ardından da Öcalan’a “silahlı mücadeleyi sonlandır, örgütünü dağıt, ondan sonra da gel mecliste konuş ve umut hakkından yararlan” çağrısıyla kamuoyuna yansıdı.
Herkes de biliyor ki bunun yol taşları önceden döşendi ve aylarca, hatta bir ile bir buçuk yıllık bir hazırlık döneminden sonra 2024 yılının Ekim ayına gelindi.
İki: Ekim ayına kadar PKK yanlısı medyada hergün ihanetle suçlanan, hain olmakla itham edilen Barzani ailesi ve KDP’ye yönelik yayınlar bir anda son buldu.
Üç: Bahçeli’nin çağrısından sonra MHP’li kurmaylar mıntıka temizliğine çıkarak kendi mahallelerinde oluşabilecek hoşnutsuzluğu kontrol altına almanın derdine düştüler.
Dört: Yine aynı dönemde Türk devlet yetkililerinin bölgedeki tüm başkentlerle mekik diplomasisi devreye girdi. Bağdat, Hewlêr, Tahran ve Ankara baş döndürücü bir trafiğe tanıklık etti. Bununla da yetinilmeyerek Avrupa başkentleri uğrak yeri oldu.
Beş: Ardından İmralı yolu açıldı ve Öcalan’la yakınları ve yol arkadaşları görüşmeye başladı.
Altı: Sonra kek Mesud Barzani SDG’nin Genel komutanı Mazlum Abdi’yi Güney Kürdistan’da ağırladı.
Yedi: Öcalan’ın mektuplarının kendi örgütüne ve Kek Mesud ile YNK’li yetkililere ulaşması sağlandı.
Sekiz: Neçirvan Barzani, Öcalan’ın çağrısından birkaç gün önce “PKK silah bırakacak ve kendisini feshedecek” açıklamasında bulundu.
Tüm bunlar konuya taraf olan tüm güçlerin, belli başlı aktörlerin görüşme ve sonuçlarından haberdar oldukları kanısını güçlendiriyor.
Dokuz: Önce MHP kendi tabanını kontrol altına almak ve yatıştırmak için çaba içine girdi. Öcalan’ın çağrısından sonra ise sıra diğer taraflara geldi. Erdoğan, AKP yönetici ve parlamenterlerine ayar verdi. DEM ise Kürdistan turuna çıkıyor.
On: Öcalan’ın çağrısından sadece dört gün sonra, yani 3 Mart 2025 tarihinde kek Mesud Barzani Kuzey yakasından üç partinin yöneticileriyle biraraya geldi: Kürdistan Yurtseverler Partisi (PWK), Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK) ve Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR).
Basın bunu şu kısa notla kamuoyuna yansıttı: “Türkiye’deki barış süreci ve bunun bölgedeki genel siyasi süreç ile Kürt davasına etkileri konusunda görüş alışverişinde bulunuldu, barış sürecine destek verilmesi ve Türkiye’de çözüm bulunmasının önemi vurgulandı. Başkan Barzani konuk heyete Kürtlerin durumu ve geleceği, fırsatlar ve tehditler hakkında bilgi verdi.”
Şimdi soru şu: Kek Mesud neden alelacele bu partilerin yetkilileriyle sadece bu konuyu görüşme ihtiyacı duydu? Bunu, sürecin sabote edilmemesi ve herkesin kendi mahallesini yatıştırması ve teskin etmesine yormak, zorlama bir değerlendirme olur mu?
On bir: KDP-İran bir açıklama yayınlayarak sürece destek çıktıklarını belirtti. YNK ise bu süreci desteklediğini daha önceden deklere etmişti.
On iki: Rojava’daki aktörlerin konu hakkında çok önceden bilgi sahibi olduklarını ve destek verdiklerini ise biliyoruz. Ayrıca 6 Mart’ta İlham Ahmed’in “Afrin’e dönüşler yakın, bunu Türkiye ile görüştük. Daha sonra sıra Girê Spî ve Serê Kaniye’ye de gelecek” açıklamasını da akılda tutmak gerekir.
Gelelim Suriye’nin diğer bölgelerine. Suriye’de Dürziler silah bırakmayı reddedip merkezi, unitarist bir devlete karşı çıktılar. Akdeniz kıyıları ise son günlerde alev topuna dönmüş durumda. Her saat Nusayrilere yönelik bir katliam yaşanıyor. Tüm bunlar olur ve yaşanırken Kürtler silah bırakmayı akıllarından geçirirler mi?
On üç: Bahçeli hasta yatağında telefon diplomasisine devam etti, Selahattin Demirtaş ve Sezgin Tanrıkulu gibi isimlerle görüşme gereği duydu.
On dört: Kronolojik sıralamaya İran ile Türkiye arasında tırmanan gerilimi de eklemek ve Irak’ta Haşdi Şabi ve diğer Şii milis gruplara ilişkin alevlenen tartışmayı da not etmek gerekir.
Tüm bunları topladığımızda şuraya varıyoruz. Kürdistan’ın tüm parçalarında etkin ve başat olan örgüt ve aktörler süreç konusunda bilgi sahibiler ve belli bir rol de üstlenmiş durumdalar.
Süreç oldukça yeni. Endişe duymak, temkinli yaklaşmak anlaşılır. PKK’nin kongre toplaması, silahlı güçlerini lağetmesine giden yol ise henüz açılmadı.
Kongre nerede ve nasıl yoplanacak? Güvenliği nasıl sağlanacak? Binlerce silahlı insan ne yapacak ve nereye gidecek?
Sadece bunların olabilmesi için bile Türk devleti adım atmak, parke taşları döşemek zorunda. Bunlar ve daha fazlası konuşulmamış, roller dağıtılmamış, peşpeşe atılacak adımlar bir takvime bağlanmamış olamaz!
En az bir asırdır temel hakları, ülkesinin kurtuluşu için mücadele eden ve bu uğurda sadece Kuzey yakasında üç yüz bin insanını kurban vermiş, beş bin yerleşim birimi yerlebir edilmiş, milyonlarca mensubu topraklarından sürülmüş bir halk, kim isterse istesin haklarından vazgeçmez. Yol, yöntem ve araçlar değişir, ama mücadele bu amaçlara ulaşana kadar devam eder.
Düne kadar silahların gölgesinden dolayı mücadele edemiyor, kitlelerle buluşamıyoruz diyenlere yol sonuna kadar açılmış durumda. Arkasına sığınılacak gerekçe artık kalmadı.
Son söz: Kimse tarihe lanetlenmiş bir insan olarak geçmek istemez!
Biraz sabır, biraz hoşgörü ve zaman!
7.3.2025