
Riza Çolpan
Sevgili okuyucu Kürd kardeşlerim, dilerim başlıktaki “Namus” sözcüğü sizi incitmez. İşin ilginç yanı bize bugüne kadar, namusu kişinin eşi, kız kardeşi ve annesinin, af buyurun, onların iki bacağı arasındaki cinsel uzvu olarak bizim beynimize yerleştirilen bir kavram. Bu kavramı da egemen güçler, sözüm ona, onların tarih yazıcıları, toplumu kendi çıkarları için eğiten öğretici kesimler ve dini ulamalar tarafında, alt tabakadaki toplumların beynine yerleştirilmiştir. Kanımca bu işin üstadı ve uygulayıcısı da İslâm dinin Hacısı, Hoca’sı, Şeyh’i ve Seyitleridir. Yani bugün ülkemiz Kürdistan’da eğer bir kişi, diğer bir kişinin eşine, bacısına ve annesine kem gözle bakarsa, istisnasız o eşin kocası, o bacının baba ve kardeşi, o kem gözle bakan kişiyi ya öldürür ya da olmadık belaları ona uygulamaya çalışır. Bunun örneklerini ülkemizde görenler çoktur. Oysa gerçek yaşamda namus kavramı her bir erkek insanın eşinin, bacısının ve annesinin iki bacakları arasında bulunan cinsel uzvu değildir. Gerçek namus her bir kişinin başta içinde yaşadığı evi, üstünde yaşadığı anavatanı, yurt toprağı, dili, kültürü, tarihi, örf adet ve müziğidir. Evet bu gerçeği biz göz önüne getirdiğimizde, mevcut Kürd toplumunun genel sosyolojisinde bunu görmüyoruz. İlginçtir eşine kem gözle bakanı öldüren Kürd insanı, evini yıkanı, yakanı, ana yurdunu bin yıldan beri işgal edeni, yeraltı, yerüstü bütün kaynaklarını sömüren, talan edip, götürüp satan, dilini, kültürünü, tarihini, örf-adet ve müziğini, hatta ve hatta insan olma gerçekliğini kabul etmeyen Türk devletini yöneten kişi ve toplumuna, “Biz bin yıldan beri kardeşiz, et ile trnak gibiyiz, kız almış, kız vermişiz, birbirimizden ayrılamayız” diyorlar.
Peki bunu en çok söyleyen, dile getiren kim?
Kuşkusuz biz Kürdlerin sözüm ona, dinsel anlamda İslâm’ın Hacı, Hoca, Şeyh ve Seyidleri, ek olarak da büyük toprak sahipleri feodal Ağalar. Örneği Hamidiye Alaylarının Kürd paşaları, bugün de torunları. Siyaset meydanında ise, yine sözüm ona parti serokları.
Evet sevgili okuyucu Kürd kardeşlerim, lütfen milattan öncesi bir Kürd tarihine bakın, okuyun ve bir de Pers filozofu Firdevsi’nin Şahname’sini okuyun. Orada göreceğiniz zalim Med Kralı Astiages sonrası parsevan Persler Med devlet mekanizmasını ele geçirdikten sonra, her dara düştüklerinde Kürd kahramanı Neriman, oğlu Sam, torunu Zal ve Rüstem’i imdada çağırıyor, onların gücüyle savaşı kazanıyorlar, nedense bu insanlar kendi halkına kahramanlık yapamıyorlar ve Kürd hükümdarlığını hep Perslere veriyorlar. İşte bu Kürd’ün birinci derecede bomukluğu.
Gelelim ikinci bomukluğa, yani İslâm dininin çıkış-yüzyılı olan 612 yılı ve sonrasına. Kuşkusuz o yüzyılda yaşayan atalarımız, zalim ve barbar İslâm ordularına: “Ülkemiz Kürdistan’a hoş geldiniz” demediler ve büyük oranda kanlı İslâm Arap kılıcıyla İslâm oldular ve hemen akabinde İslâm’ın kanlı kılıcı oldular. Örneğin Selahaddin î Eyyubi, (1137-1193) ki İslâm dini uğruna Kürd devletini Kahire İslam Halifesine armağan eden Kürd Kral’ı. Bu Kürdün tarihten ikinci büyük bomukluğu. Bu benim şahsi görüşüm. “Doğru değil” diyen kişiler olabilir, ama bu konuda ben iddialıyım
Üçüncü bomıklık, yine İslam dini uğruna binlerce yıldan beri yan yana yaşadıkları komşu Yunan halkını, Bizans kralı ve Bizans toplumunun İslam olmayışından ve Kürdistan’ın da onların sömürgesi durumu için Malazgirt’te barbar Moğol asıllı Alparslan’a İslam dini için ona yardım ederek bu barbar kavmi götürüp Konya’da devlet sahibi yapmak.
Peki sonra ne oldu?
Alparslan Kürd’e ne verdi? Mervane, Şadadi ve Hesnevi devletini kim ortadan kaldırdı? Kim bütün Kürd beyliklerini yok etti? Kim bütün Kürd medreselerini kapattı?
Afgan asıllı Yavuz Sultan Selim ile ittifak eden İdris î Bitlis î (1452-1520) neyin uğruna ona yardım etti ve akıl verdi? Hem de İslam olmayan Kürd ve diğer Kızılbaşların imhası adına.
Evet, bu kez de gelelim dördüncü bomıklığa, yani düşman Türk diliyle Kürdün aptallığına.
Sevgili canlar, hepinizin bildiğinizi umduğum birinci dünya paylaşım savaşı 1914 yılında başlar ve 1918’de son bulur. Peki bu altı yıllık dünya savaşının başlangıç noktasından sonra Kürdler ne yaptı? Hamidiye Alaylarının kuruluş gerekçeleri neydi? Kimin emriyle Kürd insanlarından oluşan 65 askeri Alay? Balkanlarda tüm Balkan halkları kendi ulus devletlerini kurarlarken, İngilizler Kuzey Afrika ve Arap yarımadasında 22 Arap devletini kurarlarken Kürdlerin o zaman Ağa, Bey, Hacı, Hoca, Seyid, Lider ve serokları ne yaptı? Bêbav Mustafa Kemal’e inanan, Türk-Kürd kardeşliğini savunan kişilerin akıbetleri ne oldu? Osmanlı devletinin 620 yıllık saltanatı son bulurken Kürdler ne kazandı? Hani ya bin yıllık “Bê İdrak” denilen zalimler, İngiliz devletinin yardımıyla kurulan Ankara’daki “Kardeş” yani yeni Türk devleti, Kürd’e ne yaptı ve ne verdi? Yine o mecliste Türk ve Kürdün İslâm-ümmet kardeşi olduğunu savunan, Lozan’a mektup yazan kişilerin başına Türk İslâm kardeşleri ne getirdi? Peki Lozan sonrası Türk ümmet kardeş, Kürd ümmet ve İslâm kardeşinin başına ne getirdi?
Evet, bunların gerçeğe ilişkin bir cevapları var mı? Abdocuların bu sorulara cevapları ne? Doğrusu bu bütün Kürd dindar, muhafazakâr, liberal, sağcı, solcu ve ateist Kürd yurtseverine benim şahsı sorularımdır.
Canlar, yıl 1925, Diyarbekir’de 47 Kürd lider ve aydınlarını kim astı? O dönemde kaç bin Kürd şehit edildi? Asanlar hangi dinin mensuplarıydı? O da yetmedi, 1927-1932 arası Ağrı, Zilan, 1937-38 Dersim’de on binlerce Kürdü kim barbarca katletti?
Evet, soru, soru, soru. Gelelim asıl konuya. Yani 50 yıl önce zalim Türk devleti tarafında mazlum Kürd halkımızın başına bir insafsız, kendini dev aynasında gören, kendine “Yarı Tanrı” diyen birini ve diğer birkaç kişiyi görevlendirdi. O satın alınan kişi ve kişiler, önce biz Kürd halkının önde gelen aydın, siyasetçi, yurtsever kişilerini hedef alarak barbarca imha ettiler. Onların bu düşmanca davranışlarının sonucunda, oyun ve plan gereği, Türk askeri karakollarına silah çevirip, Kürd-Türk gençlerini öldürmeleri sonucunda, zalim üstat devlet eliyle 5 bine yakın köy yakıldı, yıkıldı, koca bir coğrafya tahrip edildi, 10 milyonun üstünde Kürd toplumu yerini, yurdunu terk ederek düşmanın metropollerinde asimilasyon çarkının önünde sıralandı. Ayrıca bu 40 yıllık kirli savaş ve düşmanın isteği üzerine iki tarafta yüz binden fazla genç ve yetenekli kişiler yok edildi. Yetmedi, barbar devlet 17 bin aydın, yurtsever insanımızı “Faili meçhul” diyerek yok etti. Yine ayrıca bu zalim kişilerin örgütü kendi içinde 17 bin genci imha etti. Hendek olaylarında on binden fazla insanımız şehit, on kasabamız yakıldı, yıkıldı, yerle bir edildi. Herhalde amacına ulaştığını hissederek bu kirli oyun için satın alınan aktörünü bir komedi senaryo ile, önce dünyanın belirli ülkelerine bir paralı turist gibi gezdirdikten sonra, ona “Senin son durağın Kenya” dedi ve 15 Şubat 1999 günü özel bir uçak ile onu Kenya’da alarak getirip İmralı köşküne yerleştirdi, bu kez yine onun vasıtası ile binlerce genci yok etti ve bütün bu zalim ve barbarca davranış karşısında Kürdleri bir bütün olarak yok etmediğini, Güney Kürdistan’ın durumu ve güney Batı, yani yeni deyimle Rojava’da durum nedeniyle sözde tutsak denen baş oyuncuyu, yani baş aktörü devreye sokarak sözüm ona “Barış Süreci” adı altında bir delege heyeti oluşturuldu, onlardan oluşan üç ayrı heyet İmralı adasına gönderildi ve orada kendilerinin hazırladıkları bir metni onun eline vererek okumasını istendi; o da Arap Pervin Buldan ve Ahmet Türk arasına girerek, sözüm ona tarihi çağrısını okudu, onun o duruşu TV ekranlarına getirildi ve binlerce bomık kitle Ahmed ve diğer Kürd kent ve kasaba meydanlarında seyretti; kimi aptalcasına alkışladı, kimi kızarak sahayı terk etti ve kimileri de onun o zavallıca onursuz davranışı için ağladı, ama bunlardan hiç birisi ona şu iki belirlemesi için:
Bir: “Kürd-Türk ilişkileri; 1000 yılı aşan tarihler boyunca Türkler ve Kürdler, varlıklarını sürdürmek ve hegemonik güçlere karşı ayakta kalmak için gönüllülük yönü ağır basan, hep bir ittifak içinde kalmayı zorunlu görmüşlerdir” dedi, ama namuslu biri kalkarak “Kuro hangi gönüllülük?” Mervani, Şadadi ve Hesnevi devletini ortada kaldıranlarla mı ortak gönüllülük oldu? Ortak gönüllülük Şêx Said, Ağrı, Zilan ve Dersim’de yüzbinlerce Kürdü barbarca öldürmekle mi oldu? Ortak gönüllülük Kürd ve Kürdistan’ı yok saymakla mı oldu? Ortak gönüllülük Kürdün dili, tarihi, kültürü, örf-adet, müzik, hatta ve hatta dünyada yaşayan her insan topluluğu gibi, gerçek bir insanı toplum olmanın inkârı mıydı? Kuro sen hangi Kürd-Türk ortak gönüllülükten bahsediyorsun? Bunu söylerken, senin insanı vicdanın seni hiç rahatsız etmiyor mu? Ulan faşist Hitler hiç mi aklına gelmedi. O düşmanlarına teslim olmamak için bir kurşunu beynine sıkarak kendini yok etti. Zalim, faşist Saddam mahkemede onu yargılayan hakimlere: “Siz beni yargılayamazsınız, ben Irak’ın meşru başkanıyım” dedi ve korkusuz idam sehpasına yürüdü. 1925’te merhum Şeyh Said, 1937’te merhum Sey Rıza, 1972 de Deniz, Hüseyin ve Yusuf hiç mi aklına gelmedi? deyip, soran olmadı.
İkinci önemli zırvalaması: (Geneli uzun olur) Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik, ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır, diyor bizim milyonlarca bomıkların Seroku, ama bunların içinde biri de çıkıp, “Yahu bu adam saçmalıyor, zırvalıyor, bu adam Kürd’e hizmet eden kişi değil, Kürd’ün devlet olmasına karşı çelikten duvar örüyor. Filistin halkı ve 200 bin Kıbrıslı devşirme Türkler için devlet istiyor, 50-60 milyonluk Kürd halkına sıra gelince “Olmaz” diyor, demedi ve ona hep,”Her Bijî Serok Apo, Rêzdar Öcalan” deyip onu göklere çıkardılar. Bunlardan biri de Ayşegül Doğan’dı, Rudaw TV’de söylüyordu. Neden ve ne için bunu söylüyordu Ayşegül Hanım? Yani Abdo’nun eski şagırtlarından merhum Orhan Doğan’ın kızı ve onun gibi Türk meclis ahırında bulunan sözüm ona Kürd milletvekilleri. Evet, 196 775 Türk lirası bir maaş için. Yani namus bu maaş ile kirletiliyor ve satılıyor. Ayrıca Allah aşkına biri çıkıp da, “Be sersem, madem sen bu mazlum halk için hiç bir şey istemiyordun, neden bu kadar genci yok ettirdin? Niye bu halkı yerinden, yurdundan uzaklaştırdın? diyen olmadı. Yine çok ilginçtir, bu bomık kadronun partisi, daha önce HDP, şimdi de DEM partiyi kuran kadrolar, bu partiyi kurarlarken, bir bütün kendi halkının bireylerini Milletvekili seçmeleri yerine, yüzyıldan beri ülkelerini işgal eden sömürgecilerin adamlarını da bu 196-775 maaş için yanına yoldaş alarak, sözüm ona, o kanlı binada Kürd halkının temsilcileri olarak, zavallı halkımıza anlatmaya çalışıyorlar. Bu kepazelik, bu onursuzluk dünyada görülmemiş bir olaydır. Hiçbir sömürge ülkenin bir ferdi, kendi düşmanının bir bireyini, kendisiyle beraber düşman meclisine milletvekili olarak götürmez, ki bu bir başka aymazlık ve onursuzluktur. Bu davranışı biz ne Afrika ülkelerinde ne Amerika kıtasında, İngiliz, Fransız, İspanya, İtalya ve Portekiz’in sömürge halklarında görmedik. Bu davranışın, bu uygulamanın gerçek adı onursuzluk ve alçaklıktır. Para ile satılan kutsal namustur.
Bağışlayın sayın onurlu, yurtsever Kürd kardeşlerim, ne yazık ki Kürdün kutsal onur ve namusu para, mal-mülk mevki için satılıyor ve kirletiliyor.
Çok yazık, çok yazık. Her Kürd kişinin kutsal namusun ne olduğunu anlaması dileğiyle. Yine uzattım bağışlayın.
Silav û rêz. Hoşça kalın.
Not: Bağışlayın sayın okuyucu Kürd kardeşlerim. Ben Abdo’dan müritlerine gelen bütün zırvalamasına inancıma göre tek, tek cevap vermedim, yalnız iki vurgusuna odaklandım, ki bunlar bence en önemli konular. Tabi anlayan olursa.