Yıllar önce Bitlisli bir yakın arkadaşımdan duymuştum.
Onun Bitlis şivesiyle süsleyip anlattığı olay 1960’lı yıllarda geçiyormuş.
O zamanlar Bitlis’te bir acık hava sineması varmış.
Sinema‘nın ilk matinesi gündüz saat 11.00 de başlayıp gece 23.00 kadar sürüyormuş.
Yani 12 Saat’te sadece bir film oynatılıyormuş.
İlk matineye giden seyircinin filmin sonunu görebilmesi için tam bir gününü sinemada geçirmesi gerekiyormuş.
Çünkü sinema açık hava sineması olduğu için, film başladıktan sonra da elini kolunu sallayan herkes seyircilerin oturduğu salona girebiliyormuş.
Her gelen kişi ya da grup, „ulan makinist al başe…“ diye bağırıyor, makinist de bir tatsızlık çıkmasın diye, her defasında filmi başa sarıyormuş.
Şimdi Suriye’de yaşanan tam da, Bitlis’te yaşanan „al başe…“ hikayesi gibi.
Çünkü Suriye fiili olarak 15 yıldan beri açık bir savaş alanıydı.
Merkezi iktidar, Rusya ve İran’ın desteğiyle Şam ve bugün çatışmaların merkezi haline gelen sahil bölgelerinde egemenliğini sürdürüyor, diğer bölgelerde de farklı etnik ve dini gruplar kendilerine özgü yöntemlerle hakimiyetlerini süründürüyorlardı.
Bugün merkezi iktidarı elinde bulunduranlar, daha düne kadar tüm dünyaca terörist olarak görülen Heyet Tahrir Şam (HTŞ) adıyla İdlib ve çevresini şeriat esaslarına göre, kelle keserek yönetiyorlardı.
Suriye’yi az çok bilen herkes, İdlib’e yönelik bir saldırının her an olabileceğini beklerken, kendilerine yön verenlerin dışında hiç kimsenin beklemediği bir anda HTŞ harekete geçti.
Üstelik herhangi bir engelle karşılaşmadan, sadece bir hafta içerisinde Kürtlerin elinde bulunan bölge dışındaki Suriye’nin tümüne egemen oldu.
Akabinde birçok ülke, HTŞ’nin de içinde yer aldığı terörist listelerini güncellemeden Şam’ın yolunu tuttular.
Şam’a gönderdikleri bakanlarıyla sakallı ve cüppeli olarak bilinen Muhammed El Colani’yi kravatlı Ahmed El Şara olarak muhatap aldılar.
Özellikle Türk devlet yetkilileri, Ahmed El Şara ile Emevi Camisinde namaz kılmak için birbirleriyle yarıştılar.
Ben de Suriye’nin geleceği ile ilgili, 22 Aralık’ta bir yazı yazmış ve yazımın bir paragrafında şöyle demiştim; “Hanı derler ya, ‘bu hamur daha çok su ister’ misali Suriye’de yoğrulmak istenen hamura Fırat ile Dicle’nin suyu bile yetmeyebilir.
Esad’ın gidişi yumuşak bir başlangıçtı.
Onun yerine Şam’a taşınan kirli sakallılar arasında daha yeni sorunlar çıkacak…
Merkez-bölge çelişkileri dolayısıyla etnik ve dinsel çatışmalar yaşanacak…
Haliyle bu çatışmaların komşu devletlere yansımaları olacak…
Dolayısıyla hiç kimse Suriye, üç beş günde güllük gülistanlık olacak diye, hesap yapmasın…”
Ve nihayet aradan çok uzun bir zaman geçmeden birileri “al başe” dedi…
Kendilerini yeni Suriye’nin sahibi olarak gören sakallı ve cüppeli güçler, bu işareti alıp harekete geçtiler.
Nusayrilerin yoğun olarak yaşadıkları Lazkiye ve Tartus gibi sahil kentlerinde saldırıya geçip binlerce sivili hunharca öldürdüler.
Suriye’nin çok renkliliğini, kapkara olan rengiyle kapatmaya çalışan Muhammed el Colani ya da yeni ismiyle Ahmed el Şara, yaşanan olayları, „Suriye, bir iç savaşa sürüklenme girişimleriyle karşı karşıya“ gibi tanıdık bir gerekçe işe açıklamaya çalışırken…
İsrail Savunma Bakanı Israel Katz ise, yaşananlardan El Şara’yı sorumlu tutarak söyle diyor; “Ebu Muhammed el-Colani, cübbesini bir takım elbise ile değiştirdi ve ılımlı bir yüz sundu. Şimdi maskesini çıkardı ve gerçek yüzünü gösterdi. Çünkü o sivil Alevilere karşı korkunç eylemler işleyen El Kaide ekolünden bir cihatçı terörist…”
Sonuç olarak HTŞ’lilerin sorunsuz olarak Şam’a varmaları gibi, onların yeni bir Suriye’yi yaratmaları da daha ilk günden kuşkuluydu.
Nihayet söz konusu kuşkular kısa bir sürede yeniden canlanmaya başladı.
Yeni Suriye’nin inşasının ne yönde olacağı, görünür aktörlerden daha çok ortalıkta görünmemekle birlikte, arada bir “filmi al başe” diyen aktörlerin niyet ve tutumlarına bağlı olmakla birlikte, onun eskisi gibi üniter bir yapıya sahip olamayacağı da bugünden görünen bir gerçek.
Filmin ne zaman sona ereceği ise, henüz belli değil.
Çünkü söz konusu olan coğrafya, herkesin herkesi kolayca satabildiği, kardeş kanını dökmenin bile caiz görüldüğü bir yer.
Her an her şey bir an da değişebilir.
10.03.2025