
Bedirxan Epözdemir
Said’ler olayı tarihimizin trajik bir olayıdır.
Halkımızın bir özdeyişi var; herkes bilir.
“Hûr e, kûr e û dûr e.”
Bugünlerde 52 yıl önce yaşanan ve tarihimizde bir trajedi olarak yerini alan SAİD’ler konusu zaman-zaman gündemleştiriliyor.
Bilenler, bilmeyenler her kes kalem oynatıyor.
Hayatta ne Dr. Şivan’ı ne de Elçi’yi bir kez bile görmeyenler ahkam kesiliyorlar.
Senaryolar kurguluyorlar. Hayal dünyasında dolaşıp, hayali mahkemeler kuruyorlar. Hem savcı, hem de hakim oluyorlar.
Oysa olayı yaşayanlar var, bilenler var.
Olayın tanıkları var, belgeler var.
Olayın araştırılacağı makamlar var, arşivler var.
Ama İşin bezirganlığını yapanlar, yarayı kaşımayı meslek edinenleri bu yukarıdakiler ilgilendirmiyor.
Ucuz insanlar, ucuz işlerin peşindeler.
Bu satırların sahibi yıllar önce bu olayın aydınlanması için olanaklar ölçüsün yoğun çaba sarf etti.
Sayın Mesud Barzani’ye, Merhum Sami Abdurrahman’a mektuplar yazdı, yüz- yüze görüştü.
Mahkeme tutanaklarını ve olayla ilgili belgelerin fotokopilerini istedi.
Ama sonuç alınamadı.
Bütün bu çabaların amacı, olayın aydınlatılmasıyla, bir daha böyle bir trajedinin yaşamamasıydı.
Şimdi de bu konuda akli selim bir şekilde olay araştırılıp belgeleri, yaşayan tanıkların ifadeleri ve ilgililerin dinlenmesi ile gün yüzüne çıkmasının büyük bir yararı vardır.
O kadar karmaşık ve altüstler yaşıyoruz ki insan nereden ve nasıl başlayacağını bilemiyor.
Ama önce sağ duyu, öncelikle ulusal hassasiyet her adıma egemen olsun.
Kabuk bağlayan yaraları kaşırsak, yeni trajedilere davetiye çıkarırız.
Bir bela geri kalmışlık.
Sömürge koşullarında yaşamak belaların en belası.
Rewşenbîrlerimiz( ben çoğuna rewşenbir diye niteliyorum), siyasetmedarlarımız var, hem de bolca.
Sizde taktir edersiniz, sömürge halkların aydın ve siyasetçilerinin kendilerine özgü özellikleri var.
Özden ziyade, sözün peşindedirler.
Egolarının tutsağı, ben merkezcidirler, her şey kendileri ile başlatıp, bitirirler.
Merkez kaç tulumbaları gibidirler.
Anı yazarlar, kendilerinden başka herkesi karalarlar.
Biyografi yazarlar, kendilerini anlatırlar.
Olayları yorumlarken hem savcı, hem hakim olurlar.
Eleştiri adına ya karalama, ya da methüsena ederler.
Hantaldır, çoğu kez bu tipler.
Ben varsam her şey var, ben yoksam hiç bir şey yok.
Böyleleri ulusal hassasiyetlerden, ulusal xireten yoksundurlar.
Biz, ne zaman ki Fuat Elçi ve Dara Kırmızıtoprak’ın Amed’de kol-kola girmelerinin koşullarını oluşturursak, o zaman saygı değer SAİD’ler olayını kaşıyıp, bezirganlık yapanların pabucunu dama atarız.
Bu muştuların özlemi ile başarılar dilerim.