
Firat Aras
Türk tarafının tabiriyle „Terörsüz Türkiye“, Kürt tarafının tanımlamasıyla „Barış ve Demokratik Toplum“ süreci ile ilgili bir komisyon kuruldu.
Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu…
Daha birkaç gün öncesine kadar nasıl bir komisyonun kurulacağı, bilişimi ile isminin ne olacağı tartışılıyordu.
Her parti kendi cephesinden sürece yüklediği anlama göre bir isim önerisinde bulunuyordu.
Devlet kanadından AKP, “Terörsüz Türkiye“…
MHP ise, „Milli Dayanışma“ ismini önermişlerdi.
Muhalefet kanadından CHP somut bir isim önermemekle birlikte, belirlenecek isim içinde mutlaka demokrasi/demokratik ya da adalet kelimelerinin yer almasını ön şart olarak ileri sürmüş…
DEM Parti ise, „Barış ve Demokratik Toplum“ ismini önermişti.
Yaşanan kimi gelişmelerden sonra nihayet, sorunun havale edileceği komisyon da oluşturuldu.
Komisyonu oluşturan üyeler, ilk toplantılarını Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş başkanlığında yaptılar.
Sekiz saat süren ilk toplantıda komisyonun ismi ile çalışma şekli belirlendi.
Uzun bir isim, nedeni, dört partiyi de memnun edecek olması…
Hem milli ve dayanışmayı hem de kardeşlik ve demokrasiyi içinde barındırıyor.
MHP’nin „milli“ duygusunu…
AKP’nin „dayanışma“ pratiğini…
DEM’in „kardeşlik“ ruhunu…
CHP’nin „demokrasi“ anlayışını bir arada buluşturuyor.
Komisyonun ikinci toplantısı ise iki gün önce basına kapalı olarak yapıldı.
Nedeni, Mili Savunma, İçişleri bakanları ile MİT başkanının süreç ile ilgili komisyon üyelerini bilgilendirmiş olmaları.
Komisyonun bundan sonra ne yapacağını, nasıl bir performans sergileyeceğini komisyona seçilen üyeler dahi tahmin edemiyor.
O nedenle komisyon ve dolayısıyla sürecin nasıl yürüyeceğini ve nereye doğru evrileceğini yine süreç içerisinde hep birlikte göreceğiz.
Ancak siyasette bilinen ve sıkça tekrarlanan bir sözdür.
Eğer bir sorunu çözmek istemiyorsan, onunla ilgili özel bir komisyon kurar, sorunu da o komisyona havale edersin.
Komisyon kurmakla sorumluluğu üzerinden atmış, sorunun çözümünü de belirsiz bir zamana ertelemiş olursun.
Komisyonun oluşum biçimi ve komisyona verilen isim de sanki bu kuralı doğrular nitelikte.
Çünkü böylesi bir komisyonda, herkesi memnun edecek ne ortak bir karar cıkar ne de ortak bir anlayış oluşur.
Çünkü her bir kesimin sürece dolayısıyla komisyona yüklediği anlam ve beklentiler birbirinden farklı…
Tıpkı her iki tarafın sürece yüklediği anlam ve isim farklılığı gibi.
Süreçle ilgili bilinen bir gerçek varsa, o da sürecin ne Bahçeli’nin görüp Erdoğan’a aktardığı bir rüya ile, ne de Öcalan’ın hidayete ermesiyle başlamış olması.
Nasıl ki, 15 yıl önce başlayan eski süreç Suriye, dolayısıyla Rojava’da Kürtlerin kazanımlarına takılıp sona erdiyse, yeni sürecin nasıl ve nereye evrileceği de yine Kürtlerin elde etmiş oldukları kazanımlarının koruyup ya da korumayacaklarına bağlı bir seyir izleyecektir.
Başka bir deyişle sürecin nereye evrileceğini belirleyen SDG ile Şam yönetimi arasında yapılan görüşmelerin seyri ve sonucu olacaktır.
Dolayışıyla sürecin kaderi ne komisyonun neler yapıp yapmayacağına ne de salt olarak sürecin üç aktörü olan Erdoğan, Bahçeli ve Öcalan’ın istek ve çabalarına bağlı.
Nasıl ki sürecin başlama nedeni Suriye’de Kürtler lehine oluşabilecek olası gelişmeler idiyse, olumlu ya da olumsuz bir şekilde sonuçlanması da yine bu olası gelişmelere göre şekillenecektir.
Her iki tarafta da sürece yönelik övgüleriyle güzellemeler dizen ya da sövgüleriyle kıyamet koparanların çıkardıkları gürültü ise, sadece havanda su dövmekten ibaret…
10.08.2025