
Mümtaz’er Türköne
Bu kararına referans olarak Alpaslan Türkeş‘in yıllar önce söylemiş olduğu bir sözünü gerekçe gösteriyor.
X hesabında paylaştığı yazısının girişinde şöyle diyor:
- Türk milliyetçisi sıfatıyla, hayatımın geri kalanını bir Kürt olarak yaşamaya karar verdim. Referansım, doktriner Türk milliyetçiliğinin kurucusu Alpaslan Türkeş’in şu meşhur sözü: „Bir Kürt ne kadar Kürt ise, ben de o kadar Kürdüm; bir Türk ne kadar Türk ise bir Kürt de o kadar Türk’tür.”
Yazısının devamında bu referansının altını farklı incilerle süsleyerek piyasaya sürüyor.
Hiç kuşkusuz “Kürt Mümtaz’er’e” de çok alıcı çıkacaktır, Yeni Türkiye’nin Kürt cenahından.
Mümtaz’er Türköne’yi yıllardan beri izler, zamanım el verdiğince yazılarını okur, konuşmalarını da dinlerim.
Akıllı bir adam.
Devletini seven, milletini her şart altında savunan bir Türk…
Yoksa her devrin adamı olmaz, kendi deyişiyle Türk Milleti’ni temsilen devlet denilen ortak akla yön vermezdi.
Yazısının son paragrafında son süreçle ilgili yaptığı kısa bir tespitten sonra; „Elimizdeki en güçlü silah ise Kürtleri hedef alan geniş kapsamlı bir Sempati ve Empati Taarruzu. (…) Siz empatinizi ne kadar ilerletebiliyorsunuz, ona bakın“ diyor…
Ne güzel değil mi?
Her Kürd’ün kulağına hoş gelen güzel sözler…
Peki ya samimiyet?
Mümtaz’er Türköne de biliyor ki samimiyeti pek kimse sorgulamıyor, özellikle de Kürtler…
Çünkü tarihsel hafıza ve de ortak akıldan yoksunlar.
Alpaslan Türkeş’in 40 yıl önce söylemiş olduğu meşhur sözlerinde de, Mümtaz’er Türköne’nin bugün o sözleri Kürt olmaya referans göstermesinde de samimiyet yer almıyor.
Faşist bir partinin lideri olarak Alpaslan Türkeş o sözleri, her zaman kandırılmaya müsait olan kimi Kürtleri kısa yoldan Türkleştirme amacıyla söylemişti.
Mümtaz’er Türköne de bugün aynı amaçla Kürt olmaya karar verdiğini ilan ederek, rolünü oynuyor.
Çünkü doktriner Türk milliyetçiliğinin kurucusu olarak tanımladığı, lider olarak gördüğü Alpaslan Türkeş, sadece bir propagandadan ibaret olan bu sözlerini söylerken, Türköne, dönemin başbakanı olan Tansu Çiller’in akıl hocası olarak, Çiller’e “Devlet için kurşun atan da, yiyen de şereflidir…” sözünü söyletmekle Kürt aydın ve yurtsever iş insanlarını öldüren katilleri şehit ilan ettiriyordu.
Akılı, devletini, milletini seven bir adam…
Kırk yıl önce devletin akıl hocası olarak rolünü oynuyordu…
Bugün milletin bir temsilcisi olarak aynı oyunu bıraktığı yerde, üstelik Kürt olmaya karar vermekle, oynamayı sürdürüyor.
Üstelik soyunduğu rol daha cazip kılarak…
Kürt olmak…
Peki hangisinden?
Türkçe konuşan…
Türkçe düşünüp, bir Türk gibi yaşayan…
Yeri geldiğinde devletine ve de milletine bağlılığını ilan eden…
Hatta Türklerin demokratik bir devlete sahip olabilmeleri için hiç düşünmeden ölüme koşan Kürtler gibi mi?
Yoksa Kürtçe konuşan…
Kürtçe düşünüp, Kürt olarak yaşayan…
Kürtçe’nin resmi ve de eğitim dili olmasını talep eden…
Hayatın her alanında Kürtlerin Türklerle eşit haklara sahip olması için mücadele eden Kürtler gibi bir Kürt olmak mı istiyor?
Mümtaz’er Türköne, gerçekten bugünden itibaren Kürt olmak Kürt olarak yaşamakta samimi ise, bunu pratikte de göstermesi gerekiyor.
Daha ne mi yapmalı?
İlk adım olarak soyadını ‘Kürtöne yapmakla…
İkinci adım olarak Kürd’ün dili olan Kürtçeyi öğrenmek için bir kursa yazılmakla samimiyetini ispatlayabilir.
Üstelik her iki adım için herhangi bir yasal engel söz konusu değilken…
11.05.2025