
Riza Çolpan
Sevgili Kürd okuyucu kardeşlerim, her şeyden önce açık yüreklikle belirtmeliyim ki ben bir siyasetçi kişi, siyaset yorumcusu değilim. Çünkü hem ülkem Kürdistan’dan 18.000 kilometre uzağındayım ve hem de ülkemin durumuyla ilgili basını ve görsel medyayı takip etmekten mahrum biriyim. Daha açık bir deyişle, o kapasitedeki biri değilim. Ama bu işi yapan çok kişi, köşe yazarları, bilim insanları, siyaset uzmanları var. Hele Suriye olaylarıyla ilgili Abdocu kalemşorlarından Veysi Sarısözen, Nurettin Demirtaş, Ziya Ulusoy ve diğer birkaç kişi ve hanımefendiler bu işi yapmaktalar. Ayrıca küçük güney Kürdistan’da, qesti-mesti “General” dedikleri Mazlum Abdi, camêr açık bir şekilde “Biz federasyon, mederasyon istemiyoruz” diyor ve ben bu konuyu nasıl yorumlayacağımı bilemem, bağışlayın. Ben bu konuyu siyasi uzmanlara ve siz Kürd okuyuculara bırakıyorum.
Evet, sevgili canlar, başlık meselesine dönersem, ben kesinlikle bir tarihçi değil, ancak tarih biliminin bir meraklısı ve müptelasıyım. Kanımca bu da çocukluk dönemimde, özellikle Dersim’in uzun kış gecelerinde, “Şevbêrik” dediğimiz gecelerde köylülerin bir evde toplanmaları veya başka köylerden gelen misafirlerle oturup, fıkra, hikâye ve masalları anlatmaları, biz çocuklar da kapı arkasında oturup onları dinlememiz ve onların su istemelerinde, omuzlarımızda pêşkir veya havlu, sevinçle onlara maşrapayla “Kûz’ ya da “Cer” dediğimiz özel çamur sıvısından yapılmış (Çömlek ailesinden) aletten su çıkarıp vermemiz, sigara sardıklarında maşa ile onlara bir ateş közünü götürüp onların sigaralarını yakmamız, daha sonra oturup onların kendi aralarındaki konuları ve anlatılan masal ve hikâyeleri dinlememizden geliyor bu merakım diyebilirim. Okula başladığım 1946 yılından üç yıl sonra, dördüncü sınıfa geçtiğim, yani 1949, sonbahar Eylül ayında açılan okul ve o günden sonra her cuma günü Türk tarih dersini sevinçle öğretmenden dinler, verdiği tarih dersini bir bütün olarak ezberler, öğretmenin bir hafta sonra ki derste “Bugün hanginiz verdiğim tarih dersini anlatacak” dediğinde ilk kalkan el benim elim olur, kalkarak verilen dersi bir bütün ezbere okur, bunu da çalışkanlığımı diğer arkadaşlarımın bilmesine sunardım. Kısacası tarih dersinde ben sınıf arkadaşlarımın birincisi idim. Bize öğretilen tarih kitap yazarının ismini hatırlamıyorum, ancak o günkü tarih ders kitabımızda bulunan, tarihi dersler sıra ile aklımda, şunlardı: Sümerler, Asurlar, Babiller, Etiler, Büyük Hun İmparatorluğu, Göktürkler, Gazneli Mahmut Devleti, Emevîler, Abbasîler, Osmanlı İmparatorluğu ve en son olarak da Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Yani isminden bahsedilen bu tarihi devletlerin hepsi “Türk Irkının Devletleri” diyordu bizim Kürdoğlu Kürd, Golan adlı köylü, Seid, Baba Mansur aşiretinden Xıdır Akbayır, Mezra Reş, Xıran aşiretinden Mustafa Şahin öğretmen. Kısacası tarih merakım o yıllarda hem masalları dinleyerek ve hem de yazılı Türk kitaplarda bize öğretilen o dönemde başladı ve daha sonra bu merakımı bugüne taşıyarak geldim. Bu konuda çok kitap okudum ve gerçek tarihçilerin makaleleriyle birlikte.
Sevgili okuyucu Kürd kardeşlerim, başlangıç biraz uzun oldu, bağışlayın. Biliyorsunuz, tarih bilim dünyası “Tarih Sümerlerde” başlar diyorlar. Peki Sümerler dünyanın hangi toprak parçasının üstünde yaşadılar? Sümerler iki nehir arasında, yani Dicle ile Fırat arasındaki biz Kürdlerin “Cizira Botan” Yunan ve diğer dünya halkları ise “Mezopotamya” dedikleri topraklar üstünde yaşadılar. Onları ortadan kaldıran, medeniyetlerine son veren, Kuzey Afrika’dan gelen Sami ırkından barbar Akadlar oldu. İlginçtir 11’inci yy da Orta Asya bozkırlarından Anadolu’ya gelen Oğuz, Moğol Çin ırkındaki barbarlar, 1923’te aptal Kürd atalarımızın yardımıyla kurulan (1071’de de birinci aptallık dönemi) Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve onun ilk kurucusu bêbav Mustafa Kemal, yeni uyduruk bir teoriyle, yani Güneş Dil Teorisiyle, Sümerleri, Asurları, Babilleri, Hititleri Türklerin eski ataları, Türk ırkı da tüm dünya ırkların babası, Türk dilinin de dünya dillerinin anası olarak kayda geçirdi ve bu kuyruklu yalan Türk tarihi oldu gitti. Yani Nasreddin Hoca misali, göle maya atıldı, göl yoğurt oldu, bomık bir toplum da bol bol yedi ve yemeye devam ediyorlar. İlginçtir “Dünya dillerinin anası” dediği Türk dilinden nedense haftanın yedi gününün bir tek günü bile, yılın 12 ayının bir tek ayının adının Türk olmaması, okuyan bomıkların aklına gelmedi. O dönemde buna itiraz eden aklı başında bir Kürd de çıkmadı.
Evet sevgili okuyucu Kürd kardeşlerim, Sümerler bundan beş bin yıl önce yukarıda bahsettiğim toprak üstünde yaşadıklarını dünya tarihçileri hem fikir. Uyduruk Türk tarih tezi bir yana, bazı Kürd tarihçileri de “Sümerlerin Kürdlerin eski ataları” olduğunu iddia ederler, bunun ne kadar doğru olduğu tartışma konusu. Bu konuda bir okuyucu olarak bir iddiam yok. Ancak şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Sümerlerin çağdaşları olan Huri ve Guti, biz Kürdlerin en eski ataları. Onlardan sonra adları değişerek Karduk, Mitani, İskit, Subaru, Med ve hatta Luvi, Hatti ve Hititlerin de Kürd ataları olduğunu söyleyenler var. Bunlardan biri de Fatma İzol. Tabii bu iddialar ne kadar doğru onu bilemem. Ancak bildiğim tek şey varsa, o da biz Kürd halkının tarih bilincinin çok zayıf olması. Mesela insanlık tarihinde ilk Kürdistan’a sefere çıkan Makedon Kralı Büyük İskender (M.Ö 336-323) ülkemize zalim ordusuyla girdiğinde, taşı taşın üstünde bırakmaz, Zerdüşt’ün 12.000 hayvan derisi üzerine yazdığı Zend Aveste’yi, tüm ateşgehleri yıkar, yakar ve diğer bütün tarihi kitaplarını yok eder, ayrıca Mısır İskenderya kütüphanesi de dahil. Daha sonra ise bu barbarlık İslâm’ın çıkışıyla başlar, bütün tarihi değerlerimiz yok edilir ve İslâm’ın çıkışından sonra her şeyimiz tarumar olur, Kürdün tarih bilinci sıfıra düşer, yalnız bildikleri tarih bilinci İslâm tarihi, uyduruk Peygamber’in hadisleri, Mekke, Medine, bir gece de Arş û Alaya, yani yedi kat gökyüzüne gidip gelen Arap Muhammed, Ebu Süfyan, Ebubekir, Ömer, Osman, Maviye, Yezit, Sünni Kürdler için. Sersor, yani Aleviler için ise, Ali, Fadima, Hasan, Hüseyin, 12 İmam ve Kerbela. İlginçtir tüm Alevilerin “12 İmam” dedikleri hiçbirinin, ataları Ali ve dedeleri Muhammed’in Alevi inançta olmamaları, tersine Alevi düşmanları, ayrıca hunharca kılıçtan geçirdikleri yüzbinlerce Güneş’e, Ay’a, Ateş’e ve aydınlığa, yani ışığa tapan eski Zerdüşt, (M.Ö 3.500) Êzîdî, Mani (216-274) Mazdek inançlı (Mazdek’in doğum yılı bilinmez, ancak ölüm yılının 524 veya 528 olduğu söylenir) ve şimdiki Aleviler.
Evet, düşünebiliyor musunuz bir toplum asıl düşmanını, yani atalarını hunharca öldüren, kılıçtan geçireni kendine Tanrı diye tanıyor ve tapıyorsa, kesinlikle insanlık literatüründe bu topluma “İnsan” denilmez, ancak bunlara af buyurun “Bomıklar sürüsü” denir, ki çoğu Kürd toplumu bu yakıştırmayı hak eden bir topluluktur. Bu toplumun, örneği başta Dersim Kürdleri. Kimin, kimler tarafında katil, insan kasabı Ali’yi bu topluma Tanrı diye tanıtanı bilinmez. O Ali ki, Kankale ve Heyber kalesi Ceng kahramanı bilinir. Peki bırakın Heyber kalesini, Kankalesi neresi? Kankale bugünkü Erzincan’ın Kema’sı. Peki o dönemde kimler yaşıyordu o coğrafya ve Kema’da? Yüzde yüz Kürd Zerdüşt ve Êzîdî Kürdler. Peki Ali ve ordusunun ne işi vardı orada? Niçin gelip orada binlerce Kürdü öldürmüştü? Talan, ganimet, güzel Kürd kadın ve kızlarını da cariye ve insanları kılıç zoruyla İslamlaştırmak değil mi? De gel de bunu bizim bomıklara anlat. O Ali, ki Sıfın savaşında bir tek günde 523 insan kellesini kesiyor. Peki o kelleler kimin kelleleriydi? “Tanrı” koca dünyayı, evreni, tüm canlı varlıkları yaratan Tanrı’nın kulları değil miydi o kelleler? Şimdi soruyorum böyle bir katili kim Dersim Kürdüne Tanrı yapmıştı? (Gelecek yazımda bununla ilgili bazı fıkralarını anlatmaya çalışacağım) 12 İmam kimlerdi, dedeleri Muhammed kimdi ve ne yapmıştı? İlginçtir Dersim Kürd’ü, eski ataları Zerdüşt ve Êzîdîxan’ı, daha dün de o kutsal coğrafyada zalim, kan emici barbar Türk’ün öldürdüğü 70.000 kardeşleri için senede bir defaya mahsus bir dakikalık saygı duruşunu aklına getirmezlerken Kerbela’da Hüseyin (626-680) ve diğer 69 kişi için her yıl Muharrem ayında 12 iki gün oruç, su içmeme, yas tutmalarına ne diyeceğiz? Ya Kürd Sünni kesim? Sahiden onların yedinci asırdaki ataları (612 ve 640 yılına kadar) İslâm dinine ve barbar ordularına “Kürdistan’a hoş geldiniz” mi dediler????? Ayrıca, bilebildiğim kadarıyla, 1960-1970 yılına kadar kanımca hiçbir Dersim Seid’inin Pir’in, Rehber ve Mürşit’in, Zerdeşt’in Zend Avesta’sından, Êzîdîxan’nın Müsafa Reş’inden, Mani ve Mazdek isimlerinden kesinlikle haberleri ve bilgileri yoktu. Ama bu zatlar Arap 12 İmam’in isimlerini tek tek sayar, onlar için gözyaşı dökerlerdi. Yani onlar herhangi birine kızdıklarında “Zındık” dediklerinde, Zındık kelimesini kimlerin icat ettiğini, kimler için söylendiğinin bilincinden değillerdi. Hele Urfalı Mani Peygamber’in (216-274) “Yarın yanağından başka her şey ortak” sözünden haberleri yok olduğu gibi, Sasani Kralı, Şah Kavat (473-531) döneminde, onun oğlu Nuşirewan’ın bir entrikası sonucu Mazdek’in 12 bin müridinin diri diri, Mazdek’in gözleri önünde toprağa gömülüp, sonra da Mazdek’î de aynı şekilde diri diri toprağa gömmelerinde biç birinin haberi yoktu. (Eşi Hürrem’den bahsetmek istemem, uzun hikâye) Yani 70 kişi için yas tutan, ağlayan, onların başı için dua eden, kızdıkları kişiye onların ismiyle bedduvalar sıralamaları affedilecek bir hoşgörü ve bir davranış değil. İşte budur Kürdün tarih bilinci… Ha, unutmadan söyleyeyim, Dersim Türk solu (Kürd solu diyemem) Zerdeşt, Êzîdîxan, Mani ve Mazdek’i bilmeden, Karl Marks, Engels, Lenin, Stalin, Mao ve Enver Hoca’yı çok iyi biliyorlardı. Onlar için birbirinden çok kişi öldürdüler. O dönem, onlardan biri de bendim ama o kavga içinde değildim. Hele Karl Marks ve Lenin benim birer peygamberim idiler. Hatta son doğan oğlumun ismini Lenin olmasını istememe karşın, eşim bunu kesinlikle reddetti ve ismi “HEVAL” olacak dedi. Hey Allah razı olsun benim 63 yıllık eşimden.
Sevgili okuyucular, bunları yazarken, özellikle Sünni Kürd kardeşlerime “İslâm dininden elinizi çekin” demiyorum. Gerçekleri yazıyorum. Zira eğer bugün Kürdler İslâm dininden vazgeçip, örneğin Hıristiyan, ya da eski dinleri Zerdüşt dinine dönerlerse, bir gün de etrafı üç zalim ırkla çevrili İslâmlar tarafında yok edilirler. Yani ben bunun bilincindeyim. Asıl amacım biz Kürdlerin tarihi bilincinden eksik yanımızı anlatmak. Örneğin 1960 ve 1970 yılına kadar Dersim Kürdlerinden hiçbirinin Ahmedê Xanî’nın (1650-1707) ismini duyduğuna inanmam. Ama Arap 12 İmam’ın isimlerini, uyduruk Alevi keramet sahiplerinin isimlerini herkes biliyordu. Ayrıca burada bir gerçeğe de değinmek ihtiyacını duyuyorum. Evet merhum Kürd filozofu Amedê Xanî her ne kadar daha dünyada Ulus Devletlerin olmadığı bir dönemde bir Kürd devletinin olmayışından şikâyet etmesi ve “Eger Bizim de Bir Padişahımız, Bir Devletimiz Olsaydı, Türk, Arap ve Farıs Bizim Xulamımız Olurlardı” demesi taktire şayanla birlikte, kanımca Xani da Kürd devletini İslâm’ın Ümmet Alemi içinde görüyordu. Çünkü kendisi bir İslâm, namaz, niyazında olan biriymiş. Hac’a da gidip gitmediğini bilmem. Bugün benzer Şehyler de var. İlginçtir bugün Kürd Sünni kesimindeki bütün Şehylerin hepsi kendilerini götürüp Ehlibeyt ailesine dayatıyorlar. Bunlardan başka Sünni Seidler de kendilerini götürüp aynı aileye dayatıyorlar. Örneğin merhum Şerafeddin Elçi de Seid idi. Dersim’de ise, Dersim’in 12 ocağı, yani 12 aşiretin tüm bireyleri. Yine ilginçtir, Bedirhan ailesi de kendilerini götürüp Halit Bin Welid’in soyuna dayatıyorlar. Oysaki Halit Bin Welid’in hiç çocukları olmamış, sadece insan kasabı bir katil ve bir Arap. Yani zavallı Kürd halkı, tarih bilincinden yoksul bırakıldığı için, Şehy, Seid, Molla, Hacı, Hocaların uyduruk fırka ve masallarıyla da kandırılmış bir toplum. Bu tolum kendi tarihinin bilincinde olsaydı, 20’inci yüzyılın başında Koçkiri’de, Şeyh Said, Ağrı, Zilan ve Dersim katliamlarında birbirlerinin yardımına giderlerdi. Ama gitmediler. Neden? Çünkü Koçkiri ve Dersim halkı Alevi, İslâm inancına göre de onlar kafir, her kim ki on Alevi kişiyi öldürürse, kesinlikle cennete gider anlayışı. Dersim katliamında da aynı duygu ve düşünce hâkim idi ve yüzlerce Sünni Kürd gençler on Alevi’yi öldürmek için oraya gelmişti. Örneğin eski Türk Hava Kuvvetleri komutanı Muhsin Batur Kürd idi o katliam döneminde. Hem de bir teğmen. Şeyh Said, Ağrı ve Zilan katliamında da Alevi Kürd kesiminde de hemen hemen aynı duygu ve düşünce egemen.
Birbirine kafir, gavur, zındık gözüyle bakan bomık bir toplum. Peki bu olumsuz tavır ve harekatın nedeni neydi? Kuşkusuz Ulusal Ruhun yokluğu. Yani dini ve mezhepsel soyut düşünce, Kürd Ulusunun Kurtuluşu önünde. Ne yazık ki bugünde Kürd siyasi partilerin davranışı da aynı paralelde. Bunun en belirgin örneği PKK. Hiç unutmam, Abdo yakalandığı 16 Şubat 1999 yılında, bu partinin sempatizanları yaşadığım bu ülkenin başkent Camberra, Parlamento binasının önünde hep bir ağızdan “No Öcalan, No Kurdistan” deyip bağırlarken, gazetecinin biri yanıma gelerek “Sahiden siz Öcalan’sız bir Kürdistan istemiyorsunuz?” deyince ne cevap vereceğimi şaşırdım. Belê, em in ev gela. Ne ise, burada bu konulara son verirken, gelecek yazıda, benim “Seid” denen kişilerle yaptığım Kamberlik dönemimi ve o dönemlerde Pir’i görmeye gelen cemaate, Pir’in anlattığı, aklımda kalan bazı uyduruk fıkralarını anlatmak dikeğiyle. Yani aynı başlıkla. Ayrıca yazının uzun oluşundan dolayı okuyanlardan özür dileme borcum var, özür dilerim. Bimînin di xweşîyê da.
Not:
Şimdiden bu sitenin bütün okuyucuların, yazı yazan yazarların ve bütün Kürd, Kürdistan Yurtseverlerinin yeni yılını en derin his ve duygularımla kutlar, 2025 yılının bütün dünya halkları için barış, demokrasi, şersiz, kavgasız bir yıl, halkım Kürd halkı için de Özgürlük ve Bağımsızlık yılı olması dileğimi arz-ederken ve ayrıca da bütün Hıristiyanlık dünyasının fertlerinin Christmas bayramını, aynı anlamda Hıristiyan olan Kürd kardeşlerimin de hem Christmas bayramını ve hemde yeni yılını kutlar, “Savaşsız, kavgasız bir dünya dileğiyle” diyor, “Herkese başarılar ve mutlu bir yaşam” diliyorum .