
Riza Çolpan
Sevgili okuyucu Kürd kardeşlerim, dünyadaki dört renkli bütün insanların yüzde 99’u (Ateistler hariç) bu dünyayı, bütün kâinatı, her türlü canlıyı yaratanın “Tanrı” olduğunu söyler ve ona taparlar, ki bu insan topluluklarından biri de kuşkusuz biz Kürdleriz; ancak tüm dünya insanlardan da çok farklıyız. Bugün dünyamızda 208 ulus devlet var, bunlardan 193’ü Birleşmiş Milletler Cemiyeti’nin birer üyeleri olmalarına rağmen, biz Kürdler kimilerine göre 70 milyonluk halkı hâlâ üç ayrı ırkın ve dört devletin sömürgesi ve kölesi durumundayız. Yani devletsiz bir halk. Peki bunun nedeni ne? Kanımca birinci nedeni cennet coğrafyamızın herhangi bir parçasının denize giden, ya da denize açılan bir yolun olmadığı. İkincisi tarihin üç barbar topluluğu olan Fars, Arap ve Türklerin bu cennet toprağımızın etrafını çevirmeleri ve bizi zalimce çembere almaları.
Değerli Kürd kardeşlerim bu konuyla ilgili düşüncelerimi sık sık dile getiriyor, şikayetimi de korkusuzca söylüyorum; ki o da şu: Bir: Barbar Sami ırkının kuzey Afrika’dan ülkemiz Mezopotamya’ya gelişlerinde Sümerleri ortadan kaldırmaları ve o kutsal toprağa yerleşmeleri, Asur ve Babil barbar devletlerini kurmaları, ardından dilenci Perslerin, diktatör Med Kral’ı Astyages’in zalimce yanlışı sonucu Harpagos’un ihanetiyle Perslerin yönetime geçişinden sonra bize köle gözüyle bakmaları, zülüm etmeleri, yüzyıllar sonra Arap yarım adasının Mekke kentinde Muhammed adlı birinin ortaya çıkışı ve uyduruk bir takım sözcüklerle insanları kandırması, bir gecede yedi kat gökyüzüne çıkıp Allah ile buluşup sohbet ettiğini uydurması ve İslâm dininin kurallarını Tanrı tarafında ona emir verildiğini çöl barbar topluluklara anlatması, inanmayanları kendi xulamları eliyle kılıçtan geçirme sonucu, kalanlardan da barbar ordular oluşturması ve ilk seferin (Özellikle Halife Ömer döneminde) Kürdistan ve Pers ülkesine yapıp yüzbinlerce Pers ve Kürdü öldürtmesi ve bu iki toplumu İslamlaştırması ve daha sonra Kürdün bu iki barbar güruhun kılıcı olması, onun için kendini feda etmesine karşın, yine de o barbar topluma yaranmadığı ve her zaman bıçak önünde bir koç ve kuzu oluşu. Ardından orta Asya bozkırlarından gelen barbar Moğol soylu canavarların gelip geri kalan yönümüze yerleşmeleri ve bizi bugünkü hale getirmeleri ve onlara hâlâ bin yıllık “İslâm kardeş” diyen fanatik İslamist Kürdler ve şaşkın Abdo’cular beni son derece şaşırtıyor ve üzüyor.
Evet, çok ilginçtir bu tarihi gerçekler bugün göz-önünde iken, bazı Kürdlerin bu üç barbar topluma “İslâm kardeş” demeleri “Tam bir aymazlık ve tam bir cehalettir” diyebiliriz. Yani bu halk çürük bir beyin ve kör olan iki göz ile dünyaya bakmakta, kirlenmiş beyniyle tarihsel bütün olayları, hatta günlük olaylarıyla birlikte yorumlamaktadır. Nedense bu halk insan yaşamının doğrularını bir türlü bilince çıkarmasını bilmediği gibi, dostun kim, düşmanın kim olduğunu bilincinden yoksun, şaşkın, zavallı bir topluluk. Bu nedenle de bütün dünya devletleri bu halka karşı yeterince gereken ilgiyi ve dostluğu gösterdiğini söyleyemeyiz. Yani şaşkın, kişi ve kişilere mürit, kul, köle olmuş bir topluluk. Örnek Abdoculuk ve İslâm ümmetçiliği yapan kesimler.
Sevgili okuyucu Kürd kardeşlerim, merhum annem benim ona bazı dediklerime karşın, yeterince anlayıp yorumlamadığı için, kızarak hemen güneşe (Tanrı bildiği için) karşı el avuç açarak, ana diliyle “Ya Roja Zerî, te wexta ku jibo hemû qûlên xwe aqil belav kir, te çira pîçek aqil neda vî Rizê min” deyip bana kızıp beddua ediyordu. Yani “Ya Sarı Güneş, sen ne zaman bütün kullarına akıl dağıtırken niye bu oğlum Rıza’ya biraz akıl vermedin?” Ben de zaman zaman mensup olduğum halkım Kürd halkının birçok tavır ve hareketlerine bakıp, belirli önemli konulardaki konuşmalarını dinlediğimde aynen merhum annemin bana dedikleri aklıma geliyor, inanmadığım Tanrı’ya: “Ya Rabbi sen bütün kullarına güzel ve sade bir akıl verirken, neden benim bu bomık halkıma birazcık akıl vermedin” diyor ve son derece üzülüyorum.
Evet sevgili canlar, geçmiş bin yılı bir yana bırakın, son yüzyıl içinde Türk’ün, Arab’ın ve Farıs’ın biz Kürdlere ne yaptıklarını bir-bir hatırlayın.
Sahiden bunlar bize ne yapmış ve ne vermişler?
Kaç yüz bin insanımızı barbarca öldürmüşler?
Özelliklede son yüzyılda Türk devletinin bize uyguladığı zulmü, barbarlığı hatırlayın. Yani 1921-22 de Koçkiri, 1925 Şeyh Said, 1927-32 arası Ağrı, Zilan, 1937-38 Dersim, 1947 de Mahabad, daha sonra yani 1978’de Güney Kürdistan’da Halepçe, Enfal, bundan kaç yıl öncede şaşkınlar yüzünde hendek olayları, viran edilmiş koca bir coğrafya, İran Molla rejiminin oradaki halkımıza uyguladığı baskı, ölüm, dar-ağaçları ve bütün bu barbarlık ve zulme karşı bizim bu düşmanlara “Bin yıllık kardeşiz” dememiz anlaşılır insanı bir deyiş ve davranış değildir. Nedense bu halk İstanbul boğazına, bilmem “Neyimin ağzı” diyebiliyor, bir Kürd olarak bunu anlamakta zorluk çekiyorum.
Evet, biliyorsunuz kırk yıllık bir savaşın mimari ve üstadı olan Abdo, 15 Şubat 1999’da Kenya’da bir komedi senaryo ile yakalanıp Türkiye’ye getirildi ve İmralı köşküne yerleştirildi, yüzyıllık Kürd Ulusal Sorunu da bu sözüm ona tutsağa bağlandı ve bundan bir ay önce, yani 27 Şubat günü faşist devletin seçip İmralı adasına gönderilen heyetin, bomıkların tanrılaştırdığı kişiden “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” başlıklı bir mektup getirdiler. Bu mektup İstanbul, Taksim’deki bir otelin salonunda toplanan kişilere Kürdçesini Kürd Ağa Ahmet Türk, Türkçesini de (Zaten mektup Türkçe idi) Pervin Buldan okudu. Mektubun başlangıç satırından, son satırına kadar tüm sözcüklerinden Kürd-Kürdistan Ulusal Sorunuyla ilgili hiçbir sözcük yoktu. Aksine adam, sözüm-ona dışarıya gönderdiği mektubun bir paragrafında da aynen şöyle diyordu:
“Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır” diyordu.
Sevgili Kürd okuyucu kardeşlerim, ben Türkçeyi 12 yaşımdan sonra öğrendim ve 79 yıldan beri de çoğunlukla Türkçe konuşur ve bazen de şiir ve bu makaleye benzer yazılar yazarım. Yani en az bir Türk kadar da Türkçeyi anlar ve okurum. Peki sizce yukarıdaki paragraf Kürdler açısında bir hiç ve teslimiyet, ihanet belgesi mi, yoksa asrın manifestosu mudur? Çünkü bizim şaşkın mürit takımı buna “Asrın manifestosu” diyor. İşte bizim halk böylesine şaşkın, böylesine bomık bir halktır. Kuyruklu yalana “Hakikat” diyen, pireyi deve, kediyi kaplan, tilkiyi aslan, korkağı da Rüstem’i Zal yapan bir topluluk. Kısacası bu topluluk bir türlü kirlenmiş beynini temizlemek istemez. Bu toplum elmaya “Ayva” armuda “Erik” öküze “Fil” çarığa “Dil” diyen bir toplum. “Varsa eğer insan-üstü bir güç, bu bomık toplumun beynini temizlesin ve kafa-tasına insani bir akıl koysun” diyorum. Bu toplum Newroz gibi Kürd halkının yeni yıl bayramı, zulme karşı direnişi simgeleyen günü kendi kirli siyasi emeline bile alet etmeyi bir görev haline getirmiş, kutlama gününe uygun pankart ve sloganlar yerine, teslim alınan ve bir bütün düşmanın kölesi olmuş, kuklaya dönüşmüş bir satılmışın posterini taşımakta ve arada bir de “Bijî Serok Apo”, “Rêzdar Öcalan” ya da “Bijî Rêber Apo” demeyi bir maharet, ya da bir yurtseverlik görev saymaktalar. Doğrusu dünyanın herhangi bir coğrafyasında yaşayan bir toplum, bir zulüm ve baskı karşısında çaresiz kalabilir, ancak bu derecede de şaşkın, beyni yıkanmış bir topluma rastlamak mümkün değil. Ne yazık ki bu şaşkın, sersem ve bomık topluma biz “Bizim Abdocu toplum” diyebiliyoruz. Bu toplum gerçekten şaşkın ve düşmanını tanımayan, görmeyen iki gözden kör bir toplum. Doğrusu ben şahsen bu şaşkın, kör gözlü toplumun bir bireyi olduğumdan son derece utanıyor ve üzülüyorum. Oysaki halkım Kürd halkı derin bir tarihe ve kahramanlığa sahip bir halk. Ama ne yazık ki bu halk içinde böylesine şaşkın bêbavlaşmış bir azınlık da çıkmış, bu halkın şanlı ad ve unvanını kirlemekteler. Son olarak yineliyor ve “Eğer gerçekten varsa insan-üstü bir güç bu halka insani bir akıl versin ve bu halkı bu soysuzlaşmış topluluktan uzaklaştırsın” diyorum. Böylesine bir dilekle.