
Memo Şahin
„Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.”
Dile getirmişti bu dizeleri büyük aşkına duyduğu derin sevgiden, O koca ozan, „ol kara sevda” diye betimlediği Kürdistan’a, adını anmasa da.
Ve yakışır böyle olsa da bu dizeler o koca aşkın katıksız tutkulusu, Kemal Uzun’a…
1940 yılında Artvin’de başlayan yaşamının dörtte üçünü, gülsün, mutlu olsun diye mücadele içinde geçirdi, ‚ol kara Sevda’nın çocukları. Ve özgür olsun istedi Kürt halkı, bunca acı ve zulmün ardından ve mihenk taşı yaptı bunu, insan olmanın.
Ve affetmedi yoldan dönenleri, kendine yontanları, bencil insanlarla riyakarları.
Tanınan, bilinen, sevilen biri, aydın, yazar, bilim insanı da olsa, vurdu tartıya, çıkarttı Kürt kantarına ve verdi not, ona göre.
Ölçüsü, kriteri buydu, 85 yıllık yaşamının dörtte üçünde.
Koca, tuğla kalındığında, 850 sayfalık bir kitap yazdı, baştan sona Kürt halkından özür dileyen ve bu nedenle de adını „Yaşanmış Gibi Yaşanmamış Bir Ömür” koyduğu.
„Neden mi?
„Çünkü çocukluk dönemimde, ana babasının arzuları doğrultusunda hareket eden‚ iyi ve çalışkan bir çocuk‘; gençlik dönemimde, yatılı ilköğretmen okulundaki öğretmenlerin yönlendirmeleri sonucu ‚terbiyeli, çalışkan, başarılı ve Atatürkçü‘ bir genç; ilkokul öğretmeni olarak çalıştığım dört yıl boyunca, Ağrı’da Kürt çocuklarına; bir yıl da Artvin’in Arhavi ilçesinde Laz çocuklarına, devletin ırkçı, şoven ve asimilasyoncu eğitim politikalarını tavizsiz bir şekilde uygulayan ‚çok başarılı, Atatürkçü bir öğretmen‘ olarak yaşamıştım…
„(Gazi Eğitim Enstitüsü’nü) bitirdikten sonra da, tıpkı ilkokul öğretmenliğimde olduğu gibi, bu kez de bir başka Kürt ili olan Muş’a atandım. Artık bundan sonra devletin ırkçı, şoven ve asimilasyoncu anti-demokratik politikalarının körü körüne uygulayıcısı olmadan, bu politikaların değiştirilmesi için elimden gelen tüm çabayı göstermeye karar vermiştim. Vermiş olduğum bu karar doğrultusunda savunduğum düşüncelerimi pratiğe dönüştürmek için yoğun bir çaba içine girdim. Başta eğitim olmak üzere, hayatın tüm alanlarında demokrasiyi savundum ve bu alanlarda demokrasinin gerçekleşmesi için çaba gösterdim.”
Bu çabalarını Devrimci Yol ile TÖB-DER‘de sürdürür, kurar Kürtlerle ve Kürt örgütleriyle sıcak bir ilişki ve dostluk ve bunu, Türkiye’deki iki yıllık kaçak yaşamın ardından 1981 yılının Aralık ayında geldiği Almanya’da da sürdürür Kemal abi.
Bir sürgündür Almanya’da Kemal Uzun. Bir yandan TÖB-DER ve eğitim emekçileriyle dayanışma, diğer yandan faşist cuntaya karşı aktif bir mücadelenin içinde ve başındadır artık, O. Yeterli bulmaz çabalarını ve ümüklerini sıkar en yakınındakilerinin, gördüğünde en ufak bir gevşeklik, ıskalama ve savsaklamayı.
Ayırdıktan sonra Dev-Yol’la yollarını, verir kendini Kürt halkının haklı davasında dayanışma içinde olmaya. Kurar birçok dernek ve girişim değer verdiği insanlarla, adları Tüday, Türk-Kürt Dostluk Girişimi, Türk-Kürt Dostluk Derneği, Barış Köprüsü, Avrupa Barış Meclisi gibi ve öncüsü, 100 Metre Koşucu’su olur onlarca girişim ve dayanışma platformunun, hem de ipi en önde göğüsleyen.
1982 veya 1983 yılında tanıştık Kemal abiyle, alaca karanlığında 12 Eylül’ün. Sonra sık sık karşılaştık KOMKAR Genel Merkezi’nde önce Frankfurt, ardından Köln’de.
Abi ve kardeş ilişkimiz ise 1996’dan sonra başladı, ben örgütten ayrıldıktan sonra. Barış Köprüsü ile Avrupa Barış Meclisi’nde birlikte çalıştık, eşlik ettik onlarca girişime yan-yana, el-ele, gönül-gönüle.
Ruhu şad olsun Doğan Akhanlı’nın, „nerede Kemal abi, orada Memo” derdi her keresinde ve tanımlardı bizi Siyam İkizleri diye, birçoklarının yaptığı gibi.
Acımasızdı Kemal abi, en başta kendine, sonra da devrimci ve sosyalist geçinen, ama işe, mücadeleye geldiğinde ise viraj alanlara karşı. Bir de kendine aşık olan, her şeyi kendine yontanlara, bencil ve kariyer düşkünlerine.
Zayıf yanları da vardı, bu yiğit, tavizsiz ve „acımasız” insanın…
Çocuklarıydı en zayıf yanı, Kemal abinin.
Tanıklık ettim çokça ağladığına, bahsettiğinde çocuklarından ve onların çektiği sıkıntılardan. Şahittir buna, Holweide semtinde sütlü kahvesine bayıldığımız İtalyan Cafe’nin sahip ve çalışanları, son otuz yılın yirmi beş yılının hemen hemen her iki haftasında.
Bir de çokça eleştirdiği, onlar olduğunda yerden yere vurduğu‚ başkaları olduğunda ise sonuna kadar savunduğu ‚ol kara sevdanın’ aşıklarıydı diğer ‚zayıf’ yanı, tümü birden ve her renkten.
Bunu da şu şekilde dile getiriyor o tavizsiz insan, adını ‚Yaşanmış Gibi Yaşanmamış Bir Ömür’ koyduğu ve genelde Kürt halkına özeleştiri kitabında:
„Arkadaşlar arasında sohbet ederken, sıra PKK’ya geldiğinde eleştirdiğim yanlar çok olurdu. Bu durumu görenlerden çoğu, ‚Peki ama şimdi burada söylediklerini, MED TV veya Roj TV ekranlarında neden söylemiyorsun?’ şeklinde soru yönelterek haklı olarak beni eleştirirlerdi. O zaman da arkadaşlarıma şu yanıtı verirdim:
„Siz haklısınız ama işin o tarafının neden öyle olduğunu anlatabilmek, benim açımdan çok zor bir konudur. Burada sizlerle ya da PKK’lılarla yaptığım özel sohbetlerde söylediklerimi, televizyon ekranlarında, aynı şekilde söyleyemiyorum. Çünkü o ekranlarda beni dinleyenlerin arasında, bundan yarım asır önce asimile etmek için çok yoğun çabalar gösterdiğim Kürt öğrencilerim, onların çocukları ve hatta torunları var. Onlar adına özgürlük mücadelesi için yola çıkarak, önemli yol kat etmiş ve onların kaybolmak üzere olan kimliklerini yeni kazanmak için umut durumuna gelmiş bir hareketle ilgili olumsuz şeyleri söylemenin, bu aşamada doğru olmadığını düşünüyorum.
„… Devlet ve onun politikalarını destekleyen Kürt düşmanları, PKK’yi yok etmeye çalışırken, sayıları çok az olan ben ve benim gibiler de onların gündeme getirdiklerine benzer şeyleri söylerlerse, doğru bir tavır olmaz diye düşünüyorum”. (502-503)
Evet, gölgesi ağır ve omurgalı bir insandı Kemal abi, evde, çarşı ve pazarda, eylem ve etkinliklerde. Varlığı, oturuşu, kalkışı, bakışı, hatta sessizliği bile bir ağırlık, saygınlık uyandırırdı karşısındakinde. Bir de sıktığında dudaklarını ve ekşimsi bir gülümseme konduğunda yanaklarına, anlardınız halet-i ruhiyesini anında.
Karizmatik, vakur, olgun, saygı uyandıran, sözü dinlenen bir kişiydi Kemal Uzun. Özetle, “gölgesi ağır”, bulunduğu ortamı şekillendiren, saygı uyandıran bir insandı, Kemal abim.
Sevgili iki oğlu ve torunlarını ziyarete gitmişti, Corona aylarında Ankara’ya. Telefon açtı hastahaneden ve kurtar dedi beni, buradan. Hemen aradım sevgili dostu Abdullah’ı (A.K.), bir şey yapabilir miyiz diye.
Vardım ayırdına işte o zaman, o amansız hastalığa yakalandığına. Ve anladım, hazan mevsiminin kapımızı çaldığına.
Her hafta olmasa da, görüşür dertleşirdik iki haftada bir, adını yukarda andığım o mekanda. Rahatsızlık baş gösterdikten sonra, ricada bulundu sevgili eşi Aysel Uzun: ‚Aradığında, görüşmek için randevu verdiğinde, uyuyamıyor telaşından. Ne olur, ondan önce beni ara’ dedi, Aysel abla. Öyle de yaptım, ondan sonra. Telefon’daki kim diye sorduğunda Kemal abi, ‚sevdüceğindir‘ diye yanıtlardı her keresinde, Aysel abla.
Evet, ‘sevdüceğimi’, çok ama çok değer verdiğim abimi kaybettim 10 Eylül 2025 tarihinde.
Oxir be Kemal abi; oxir be dostê gelê Kurd; oxir be, insanê hêja û eziz, stêrka herî mezin ya gelê Tirk!
Qet te ji bîrnakin ne telebe û şagirtên te yên Muşê, ne jî gelê Kurd û em!
Cihê te bihuşt, rihê te şad be, Kemal abiyê me yê delal û hêja!
Êdî sêvî ma Koln bê te û bê kekên Enver Karagöz, Adnan Keskin, Doğan Akhanlı, Feqîr Ehmed û xwişka Hülya Engin!
Oxir be kekêm…